06 Aralık, 2010

Son

Molada Eren'le kantine gittik. Alp dersten henüz çıkmamıştı. Döndüğümdeyse boş olan müzik odasında ayaktaydı Alp ve Hazel. Yalnızlardı. Alp'in eli Hazel'in saçlarındaydı. Ben de çok memnun oldum bu tesadüfe diyordu. Beni gördüler. Sanırım patlıcan moruna dönen rengim endişelendirdi. Bir an çıkıp gitmeyi düşündüm sonra yanlarına gittim.

- Ne oluyor burada?
- Bir şey olduğu yok.
- Öyle mi Hazel hanım. Bu ne 'tesadüf'. Sevgilimden hoşlanmanı kastediyorum.
- Selin saçmalama.
- Saçmalayan benim, öyle mi Alp?
- Dinlemiyorsun çünkü sorun o.

Konuşmamız gruptakilerin toplanmasıyla son buldu. Memnun oldum. Hocadan, karnım ağrıdığı gerekçesiyle izin aldım ve kantine gittim. Kendimi çok kötü hissediyordum.
Aldatılmış gibi...

Birkaç dakika sonra Alp de yanıma geldi.

- Nasıl çıktın, dedim.
- Seni sevdiğimi, yanında olabilmek uğruna müzik dersimin zayıf gelmesini göze aldığımı, izin vermese de bu dersten çıkacağımı söyledim hocaya. İzin verdi tabii.
- Çıkabilir miyim desen de izin verirdi.
- Ama etkileyici olmazdı.
- Peki niye geldin?
- Yanında olmak istediğim için. İstersen konuşmayalım. Durayım burada öyle.
- Eminim Hazel çok üzülmüştür.
- Selin Hazel senin en yakın arkadaşın.
- Ah, nasıl unuttum. O benim en yakın arkadaşım ya, kendini ona da yakın hissettin değil mi?
- Hayır. Başka bir konuyu konuşuyorduk o zaman.
- Konuyu söylemezsin sanırım.
- Elimde olsa çok isterdim ama...
- Alper kalbimi nasıl kırdı biliyorsun. Belki beni çok fazla etkilemedi, ama bunun nedeni senin olmandı. Güven veriyordun bana. Sanki sen olursan sorun olmazmış bu okulla ilgili sorunlar gibi geliyordu. Ama sizi öyle gördüğümde... Bilmiyorum, başka bir kızın sana bir şeyler hissettirebilmesinin verdiği acıyı nasıl anlatabilirim hiç bilmiyorum.
- Seni anlıyorum. Aynı korkuları paylaşıyoruz. İçimde kötü bir his var.
- Ben buradayım ama.
- Emin olamıyorum.

Kainat işaretlerle dolu. Bu konuşmanın üzerine telefonum çaldı. Arayan teyzemin kızı Ayşegül'dü.
- Naber kuzen?
- Selin annenler nerede?
- Yolda sanırım dün Ankara'da seminerleri vardı.
- Sen neredesin?
- Conconların orada.

Burada Alp'in gözleri faltaşı gibi açıldı, pot kırmanın mahçupluğuyla gülümsedim.
- Geliyorum. Beni bekle Selin. dedi.

Neler olduğunu sormaya fırsat kalmadan telefonu kapattı.
Alp'e kırgındım fakat aynı zamanda ona ihtiyacım vardı. Birlikte Ayşegül'ü beklemeye başladık.
Yavaş yavaş geldi. Endişeliydi.

- Meraktan çatladım Ayşe. Ne oldu?
- Selin bu haber nasıl verilir bilmiyorum.
- Hangi haber?
- Ankara yolunda kaza olmuş.
- Ayşe ne biliyorsan çabuk söyle. Hangi hastanedeler?
- Hastahanede değiller.

Salağa yatmayı istedim o anda. Anlamamış olmayı. Belki de şu anda morgda olan annemden hiç doğmamayı... Babamın genlerini taşımamayı...
Çok şey istedim ama hiçbiri gerçekleşmedi.

Ayşegül'e sarılmıştım. Ağlıyordum. Hıçkıra hıçkıra. Konuşamıyordum.
Alp olanları izliyordu. Sanırım şoktaydı o da.

''Gidelim Ayşe. Neredeler?'' dedim.

- Ben de geliyorum. dedi Alp.

Karşı çıkmadım. Yanımda olmasını istiyordum. Alp müzik odasından eşyalarımı aldı. Sanırım herkes bana acıyordu. Düşünmemeye çalıştım. Teyzemler bizi almaya geldi. Evimize gittik. Annem ve Babamla son bir gece geçireceğim o eve...

7 yorum:

Benny dedi ki...

Haberim olsaydı takas ederdik babalarımızı kaza gününün sabahı.
Kısmet.

Didisko dedi ki...

yok ama öyle deme..

Benny dedi ki...

Benimki çok masraflı zaten.
Çok içki içiyor ya.

Didisko dedi ki...

Önemli olan seni sevmesi. İçki, kumar fasa fiso. Tamam o kadar da fasa fiso değil ama, öyle işte.
Kaybedince değerleniyorlar..

Benny dedi ki...

Sevmiyor işte.
Sevemiyormuş.
Sevmesin zaten siktirsin.
S ile başladım bütün cümlelere, aaa.

Didisko dedi ki...

Daha bir sürü şey var ama güzel olan.renkler mesela. Ya da sınırlayayım, yeşil mesela. Saçmalama sınırım bu, korkma.

Profösör dedi ki...

Arkadaşlar arasında yanlış anlaşılmalar olabiliyor. İnsanlık işte. Ama siz bir grupsunuz. hemen barışıyorsunuz.