30 Kasım, 2010

Pınar Altuğ Yağmur Atacan'dan 10 yaş büyük Alper. Bil istedim.

Provaları cuma günleri yapıyorduk ve ben o günden sonraki bir hafta boyunca cuma akşamı Alper ve tıfıl sevgilisinin ne yaptığını merak ettim. Merak ettim etmesine ama doğru dürüst tanımadığım birine bu derece aşık olduğumu kabul etmek işime gelmiyordu. Onu hayatımdan çıkarıp eski, kirli, pis bir mendil gibi bir kenara atacağıma karar vermiştim ki, mesaj geldi. Alper'den. Çarşamba gecesi. ''Özledim..'' yazmış. Klişe fakat romantik olduğu inkar edilemeyecek bir mesaj. Ve benim tüm direnç mekanizmamı yerle bir etti. O zamana kadar kendime verdiğim tüm sözleri unuttum. Numarasını silmekse işe yaramamıştı, ezberlemişim farkında olmadan.

''Lütfen..'' diye cevap verdim. Yapmasın böyle. Haftada bir gün görüşmek yetmiyormuş gibi, birde o böyle yaptığı sürece unutamam ki.

''Seninle konuşmak istiyorum.'' dedi.
''Yarın okul çıkışı Grafit'te.'' dedim. ''Eskisi gibi olabilseydik keşke.'' dedi. Cevap vermedim. Ertesi gün ise güneş, Grafit'e gittiğim zaman doğdu.

Zaten yorgun argın bir şekilde gitmiştim oraya ve zaten, kendime verdiğim sözleri tutamadığım için hem Alper'e hem Sevde'ye hem kendime sövüyordum, bunun üzerine bir de Alper'in o kedi yavrusu gibi şipşirin bakışları ve Budistlerin taptığı gülümsemesi beni karşılayınca en yakın falezden atlama içgüdümü susturmam zor oldu. Çok zor oldu hemde.
Söze ilk ben başladım.

- Buna daha ne kadar devam edeceğiz?
- Neye?
- Buna işte.
- Selin bu, şu diye mi konuşuyorsun normalde de?
- Beğenmeyen küçük oğluna almasın.
- Ben seni alıcam ama kendime.

OHA! dedim büyük harflerle. Hem bunu söylüyor, hem gidip manitasıyla randevulaşıyor gözümün önünde, hem de arkadaşız diyor. OHA!

- İşte buna daha ne kadar devam edeceksin? Arkadaşız diyorsun, konuşmaların bana umut veriyor ve en sonunda ben kalıyorum o göçüğün altında.
- Kafam karışık. Duygularımdan emin olamıyorum. Seninle olmanın düşüncesi bile hoşuma gidiyor. Seninle açık konuşacağım, Sevde benim için bir alışkanlık. O olmadan bir şey yapmadım pek. Ama bana bir şey hissettirmiyor artık. Sen ise farklısın. Kalbim daha hızlı atıyor ismin geçtiğinde bile ve yenilik demeksin benim için. Yine de bilemiyorum.
- Buna dayanamıyorum. Bana Sevde'yi anlatmana...
- Açıkçası seni seviyorum fakat yaş farkı kafamı karıştırıyor. Kendimi frenlemeye çalışıyorum. Yapamıyorum. Seni özlüyorum. Hakkım yok buna, biliyorum.
- Yaş farkı? O zaman bunu konuşmamıza bile gerek yok artık.
- Öyle bir şey demedim.
- Anlıyorum.

Otobüste bulduğum ilk yere oturmam, yaşlılara yer vermemem, ağlak ağlak burnumu çekmem biraz dikkat çekti ama neyse ki evde rahattım. Annemler bir yemeğe davetliydiler ve evde değillerdi. Perşembe gecesinde ağlayarak uyudum ve uyandığımda gözlerim nemliydi. Rüyamda Grafit'te o konuşmayı tekrar yaşamam yüzümde güller açtırmamıştı.

Alper'e açılan o kapı beni buhramlara sürüklese de, bundan sonra yaşayacağım harika şeyleri de Alper'i tanımama borçluyum.

Pollyanna'nın değnekleri Alper'e...
Sumi'yi sevgiyle anıyorum.

Hiç yorum yok: