
Karşı masadaki kitabına eğilmiş naif kızla gözgöze geldiğimiz gün en sevdiğim -en marka- gömleğime ucuz ketçap lekesi değmesi tadımı kaçırsa da, sakin olmaya gayret ettim. Su gibi saçları omuzlarından kitaba dökülen gelecekteki sevgilim -öyle olmasını umduğum için böyle söylüyorum- gözlerini, ne yazdığını öğrenebilmek uğruna tüm umutlarımı verebileceğim kitabın satırlarından bir an olsun ayırmıyor, el yordamıyla ısırdığı hamburgerini ağır hareketlerle çiğneyip her iki lokmada bir yudum kola içiyordu. Bunları birkaç dakikalık bakışmayla değil, saatler süren izlemeyle öğrenmiştim. Yaklaşık üç saattir oturduğu askeri gazinoda önce bir Nogger yemiş, ardından içinde turşu, hamburger eti ve ketçaptan başka bir şey olmayan hamburgeri sipariş etmiş, kolasının yanına pipet rica etmişti. Ben ise kahvemi almış, yanına tatlı olarak ne siparişi vereceğimi düşünerek masama dönerken onu görmüş, yapılacak daha iyi bir işim olmadığı için her hareketini izlemeye başlamıştım. Aslında yapmam gereken şey üniversite hazırlık için biraz matematik çalışmaktı; ama bu sıcak yaz gününde, üzerindeki kolsuz tişörtüyle sakin bir şekilde kitabını okuyan ve ayracıyla serinlemeye çalışan kızı seyretmek ilgimi daha çok çekmişti. Sanırım benim hayran bakışlarım da gazinodaki diğer müşteri, asker ve hatta komutanların ilgisini çekmiş olacak ki, yanımdan geçen askerlerin iğneli dokundurmalarına maruz kalmaya başlamıştım. Ağızlarında bakla ıslanmasını umdum, zira eğer bu durum babamın kulağına giderse, kendi öz oğlunu zamparalıkla ilgili bilimum esprilere alet ederdi. Asker çocuğu olmanın en kötü yanı o saçma ve utandırıcı espriler karşısında bile çok eğleniyormuş gibi görünmek zorun olmaktır.
Kasadaki Ali abinin bakışlarımı doğrudan kıza doğrultmamam, yoksa farkedileceğim imaları ile ilgili el kol hareketleri üzerine çantamdan ygs hazırlık matematik kitabımı, silgimi, ucumu ve kalemimi çıkarıp rahat salınımlarla parmaklarımı sorular üzerinde gezdirmeye, kalemimi daha önce kapağını açmadığım kitabımda hızlıca gezdirmeye başladım. Kolay sorulardan başladığımdan kendimi bu ygs'cilik oyununa kaptırmış, yarım saat kadar kafamı kaldırmadan ve birkaç saattir tanıştığım kıza tek bir bakış atmadan test çözmüştüm. Yirmi sorudan sonra dağılan zihnimi toparlayamamış, bakışlarımı tekrar karşımdaki hasır koltuklarda oturan narin ve güzelden öte sıfatlara sahip kıza çevirmiştim. Göz rengini birkaç metre mesafeden anlayıp anlayamayacağımı ölçerken elindeki kitabı kapatıp etrafa kısa bir bakış atmasıyla toparlandım, kalemimle bildiğim en artistik şekilde oynamaya başladım. Beni görüp görmediğini bilmiyordum; ama görseydi mutlaka yanıma gelip tanışacağını, beni görür görmez aşık olduğunu, müsaade edersem ilk görüşte aşık olduğu bu adamla evlenmek istediğini söyleyeceğini falan umuyordum. Tabi o omuzlarından dökülen uzun saçlarını ensesi açıkta kalacak şekilde toplayıp kitabını çantasına yerleştirdikten sonra ağır ağır kapıya yöneldi. Onu bir daha görememek ve saçlarını koklamadan ölmek düşüncesi içime kocaman bir öküz gibi oturduğu için pılımı pırtımı toplayıp kasaya hesabı ödedikten sonra koşaraak peşinden ana yola çıktım. Biz içeride ağaçların altında hafif gölgemiz ve serin rüzgarımızla hayatın tadına varırken, dışarıda rüzgar pek rahatsız etmese de başlamış, karşımdaki adeta lady'nin yollarna kapanan dökülmüş yapraklar meydana getirmişti. Gözüme kaçan toprak parçalarını acıyla ovuştururken ne yapmam gerektiği konusunda kararsız kalmış, en sonunda en azından nereye gittiğini görmek istemiştim. Sevgilisiyle buluşurdu belki. Olsun, ben de bu şanslı delikanlının kim olduğunu öğrenir, belki bir sebeple kavga bile çıkarabilirdim. Aslında, belki yeniden karşılaşırdık diye adımlarımı sıklaştırmış, rüzgarlı hava ve ağır çantama karşı koyacak gücü kendimde bulmuştum.
Rüzgar saçlarını bir derece daha yumuşak göstermiş, kitap okurken kırılgan olan duruşu güçlenmiş, parmakları eteğini tutarken kolu çantasını omzunda sabitlemeye çalışmaya başlamıştı. Dersaneden dönüyordu bell ki. Belki de kurstan. Fazla makyaj yapmamıştı, yüzündeki tek fazlalık nivea hafif renkli nemlendiricilerdendi. Doğal kırmızılıkta dudakları bu şekilde karşı konulmaz bir yumuşaklık kazanırken, gözleri toprak ve rüzgardan rahatsız olmuş, beş dakika önce hüngür hüngür ağlamış edasıyla sulanmış ve kızarmıştı. Minik burnundaki kırmızılık yüzüne sevimli bir hava, parmaklarındaki soğukluktan dolayı cebine soktuğu elleri vücuduna korumasız bir görüntü vermişti. Benim kısa kollu tişörtle dolaştığım bu kavada üzerindeki mevsimlik montla dahi üşüyen bu canlı o tuhaf elektrikle beni kendine ve gittiği yere çekmeye devam etmişti. Postanenin kapısına geldiğimizde ise içeri girmemem gerektiğini düşünüp kapıda bekledim, bunu yaparken de, benim kısa takip maceramda telefonuma ısrarla gelen operatör mesajlarını silmeye koyulmuştum.
***
2 yorum:
Ne desem bilmiyorum ki.. Çikolatalı dondurma eşliğinde bir nefeste okudum ve bitti. Sonunun gelmesini hiç istemediğim bir roman gibiydi. ^.^
Ay bebişim benim, beğendi. :*
Yorum Gönder