Tandoğan Meydanı'ndasın sevgili okur. Yeni adıyla Anadolu, ben tercih etmiyorum öyle söylemeyi. Umarım ihtarname çekilmez.
Yurdumun penceresinden çektiğim bu görüntüyü kalp içine almak suretiyle şekilli şukullu aksiyonlara girmemden anladığın gibi, Ankara'dan bahsedeceğim sana. Bilhassa, sevdiğim yönlerinden. Uzatmadan söyleyeyim, Ankara'yı sevdiğimden bahsedeceğim. Yurtta kalan bir öğrenci için evden ayrılıp soğuk bir yurt odasına girmek biraz iç burkabiliyor; fakat şehri sevmenin ilk gece zorluğunu olabilecek en hafif kabuslarla atlatmaktaki payı yadsınamaz.
Ankara'yı seviyorum dedim; ama o da bir yere kadar. Dün geldiğim ve bugünüm okulsuz, arkadaşsız, plansız bomboş bir zaman olduğu için kendimi gün boyu meşgul edecek yollar aramam gerekliydi. Nitekim buldum da.. Blogumun bundan sonrası yedi yaşımdan beri yazdığım günlüklerde olduğu ve hiç ders almadığım gibi gereksiz detaylar içerebilir. Yine de kahvaltıda yediğim zeytin sayısı gibi aşırı detayları senin için eledim. Bu demek değildir ki yemekten sonra içtiğim kahveyi yazmayacağım. Yazacağım efendim, sade olduğuna kadar yazacak, pazarımın güzel başlamasındaki katkısından bile bahsedeceğim. Alışınız.
Asıl bana Ankara'da seveceğim bir köşe olacak bir mekandan bahsedeyim size. Yalnızca öğrencilere hizmet verdiğini çeşitli yerlere astığı ibarelerle vurgulayan ve yaş ortalamasına baktığımda doğru söylediklerine inandığım, çay bahçesi kıvamında bir yer... Ne kadar samimi bir hava olduğunu zannediyorum ki, ikinci bardak çayı istediğimde "Aynı bardağa mı koyalım?" diye sorduklarını söylersem anlarsınız. İki kupa çay ziyadesiyle yetmemiş olsa bir üçüncüyü "Aynı bardağa koyabilir misiniz?" demek için isterdim. Bağlandım o eski kupaya. Umarım tekrar görüşürüz.
Ankara'nın sevdiğim bir diğer köşesi de yurdun yangın merdiveni. O merdivenden bir başka yazıda bahsetmiştim; fakat o yazıyı yanlışlıkla sildiğim için yeniden yazmayı ileriki bir zamana erteliyorum. Bu arada da yalnızca bir haftadır tanışık olduğum o manzarayı biraz daha sindirir, bir fotoğrafla da beslerim.
Seviyorum sevgili okur.
Ankara'yı yani.
:/
2 yorum:
Peki Ankara'yi, sevgili Luigi, ona maruz kalmadan da sever miydin? Insan cogu mecburiyeti sevmez ama bazilari sevmeden de katlanilamaz. Ankara senin icin bir zorunluluktan, zorunlu olarak tabii olmaktan ote bir sey mi? Bir de "o" sehir hakkinda Yilmaz Erdogandan baska yazan var mi? Kendisi gayet iyi bence ama sanirim yeterli tekrar sayisina ulastim. Ve evet google a sormaktansa sana soruyorum zira senin estetigine ve zevkine guveniyorum. Tandogan manzaransaki buyuk magnet tabelanla sana mutluluklar.
Yaşanmışlık olmadan hiçbir şehir sevilmez sevgili okur, eminim bunu anlıyorsundur. Ben burada kişiliğimi şekillendiriyorum, burada anılar biriktiriyorum. Bir başka şehri yaşasam onu sever miydim? Hayır. Bir başka şehir böyle olmazdı, Şu an yaşadıklarım Ankara sayesinde. Bir başka şehri başka şekillerde severdim. Sessizliğini severdim, mantısını severdim, manzarasını severdim. Cemal Süreya yazar Ankara hakkında, hatta Mülkiye'yi de okuyabilirsin ondan. Eminim Mülkiye'nin bendeki öneminden haberdarsındır. Fakat şunu da bilirsin ki ben şiir sevmem.
Yorum Gönder