Her nerede dinlersem dinleyeyim, Hasret’in bana hissettirdikleri ve
aklıma getirdikleri hiç değişmez.
Otobüs camından dışarı bakarken,
aşinası olduğum şehrin şekil değiştirmesini keyifle izlerim. Önceleri kendimi
içine konduramadığım, sonraları mutlulukla düşlediğim, kalbimi heyecanla
hızlandıran derin bir hayale kapılır, camdaki manzara her ne olursa olsun, ben
hep aynı şeyi görürüm: deniz kıyısında sıra sıra lokantalar. Öyle çok büyük de
değiller, bahçesinde üç beş masa, içeride bir iki masa daha, o kadar. Deniz
dingin, birkaç tekne geziniyor içinde keyifli balıkçılarıyla. Güneş batmak
üzere, gökyüzünün maviliği kırmızıdan oluşan bir renk cümbüşü içinde kaybolmuş,
son çırpınışlarını vermekte. Güneş batıyor, haliyle hava da serinlemiş.
Kadınların ellerindeki ince hırkalar, omuzlardaki yerleri almış. Ve ben. Elimde
beyaz, ince bir hırkayla yürüyorum restoranların sıralandığı, denizin varlığını
sesiyle belli ettiği sokakta. Rüzgâr saçlarıma vuruyor, dağılıyorlar. Fakat
böyle küçük detaylar o çerçevede bozamıyor moralimi. Sanki yüzüme yapışan bir
gülümseme var ve ne yapılsa çıkamayacak gibi duruyor.
Hikâyenin bundan sonraki kısmını
oluşturmakta oldukça zorluk çektim. Elinde beyaz hırkayla yürüyen kızın
hırkasını biraz koluna kaydırırsak ve kucağında, sıkıca sarıldığı bir demet gül
hayal edersek tamamlanıyor ancak parça; fakat bunu kendi yüzümle yapamıyorum.
Yanındaki adamla neşelenen kızın ben olduğumu düşünemiyorum, ya da restoranlardan
birine girip kendilerine yemek söyleyen o şirin çiftin bir parçası olduğumu…
İzninizle, şimdi kenara çekiliyor sizi Orhan Pamuk’un anlattığı Saf ve
Düşünceli Romancı kişiliğinizle yalnız bırakmak istiyorum. Hikâyeyi kim üzerine
oluşturduğumun bilinmesini değil, eğer çok gerekliyse tahmin edilmesini ve
bunun sessizce yapılmasını diliyorum. Eğer cevabı bulursanız, lütfen yazının
sahibini utandırmamak adına kimseyle paylaşmayınız.
Hangi şanslı restoran olduğunu
bilemediğimiz mekâna giriyoruz sizlerle birlikte. Ahşap, küçük bir bina. Hayır,
ahşap olması hayatımdaki kimi binaların bana verdiği esinden kaynaklanmıyor.
Deniz kenarında, çimenler arasına kurulmuş serin havalı bir lokantanın
duvarlarının soğuk tuğlalarla kaplı olduğunu hayal edemiyorum, tek sebep bu.
Okuduğum kitaplar ve izlediğim filmlerin bende oluşturduğu tip üzerine, mekânın
sahibinin orta yaşın üzerinde bir adam olduğunu düşünmeyi tercih ediyorum.
Masaya oturan genç çiftin siparişlerini deneyim ve püf noktalarla dolu tarifleriyle
hazırlamak için içeri geçtiğinde, küçük korkak kızımız, karşısında oturan,
gözlerine baktığı adamla yalnız kalıyor. Aralarındaki ilişkinin durumunu
kestirmek pek güç, söyleyebileceğim tek şey birbirleri hakkında o an için hissettiklerinin
güçlü duygular olduğu. Saatlerce konuşup yorulmadıkları, birbirleri hakkında
her şeyi öğrenmekle yanıp tutuştukları birkaç saat bize ilişki durumu hakkında
bilgi vermese de, daha fazlasını anlatıyor. Örneğin aralarındakinin yoğun bir
his olduğunu... Aşk olmasa dahi, herhangi bir duygu da yoğun olduğu sürece
benim için romantik bir hikâyenin başkahramanı olabilir. Bu da, öyle bir
hikâye. Tutkulu bir aşktan ziyade, yoğun bir sevginin öyküsü.
Ve Tanju Okan araya havanın
aydınlığı çekilmişken giriyor. Belki Kadın Kokusu filmindeki malum sahneyi çok
sevdiğimden olacak, bu güzel hikâyeyi danssız, bu dansı da Tanju Okan’sız
düşünemiyorum. Ve kendiliğinden zihnimde canlanan bu hikâyede en büyük pay
kelimeleri bir araya getirmekte değil, Hasret’te. Şarkının geneli bir ayrılık
parçası olsa da, ben onu yeni başlayan bir mutluluğa ve ritmini de yavaş
edilecek bir dansa yakıştırıyorum. Bitmemesi için yavaşlatılmış, rüzgârın
kokuları taşımakla ve saçların temasını sağlamasıyla destek verdiği, uzun bir
dans…
Küçük kızımızın hikâyesini onlara
biraz mahremiyet vermek adına burada kesiyorum. Sonrasında olacaklar ikisini
ilgilendireceği gibi, birkaç ay sonraki durumlarını da kestirmek güç. Belki
beni heyecanlandıran bu dans sahnesinden günler sonra bir ayrılık gelecek ve
filmlerin en güzel kısmından sonra ne olduğunu bilemediğimiz gibi bu hikâyeden
de haberdar olamayacağız. Belki, gerçekten her iki taraf da birbirine hasret
duyacak. Yeni başlayan mutluluğun şarkısı, sonlarında da yanlarında olacak.
Kim bilir?
*Aslında Çık Git İçimden’e ait olan bu söz, yazının kısa bir özeti gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder