25 Eylül, 2015



Buradayım.

Yine.

Günlüğümün başında olmam gereken saatlerde. Aslında bu bloggercılık işi kötü hissettiriyor kendimi, daha gerçek olan bir şeyleri harcıyormuşum gibi. Günlüğüm mesela. Yine de alamıyor insan kendini. Hoş, alamıyor muyum onu da zamanla göreceğiz ya, ne kadar olacak devamlılığı. Ben size söyleyeyim, bir cuma vaktine dek düzenli yazacağım ve dışarı çıktığım ilk akşamda buraya savsaklamaya başlayacağım.. Ne üzücü, kaçınılmaz sonu bilip de çabalamak, tadını bildiğim yemeği yine de yemeye benziyor. Yok, o kadar da benziyor denemez aslında.

Buradayım. Ve bir soğuk çay açtım kendimi. Fiyakalı hissediyorum, sevgili okur. Kış sebebiyle üzerime şalımı alamasam da, nobel ödüllü yazarların ödüllü kitaplarının ilk sayfasını yazdığı geceyi canlandırıyorum sanki küçük komedyamda. İşte bu güzel bir benzetme oldu, bunu sevdim. Blogumu da, sizleri de, kendimi de daha değerli hale getirdim birkaç cümlede. Ne güzel iş.

Bazen, akşam vakti tenha bir kafede oturayım ve bir şeyler yazayım diyorum. İnsanları izleyeyim, acı çaylar içeyim... Ve sonra ne gerek var diyorum, oturayım blogun başına "Bugün tenha bir kafede acı çay içerek etrafı seyrederken düşündüm ki..." diye başlayayım yazmaya ve kafamdan geçenleri bizatihi yaşamış gibi yazayım diyorum. Sonra, bunun çok da sağlıklı bir hareket olmadığına kanaat getirip yazmıyorum neyse ki. Burada yazan bazı şeyler gerçek.

Bazılarıysa hikaye.

Hikaye derken, palavra olan değil, öykü olan anlamında.

26 Eylül 2015 00:59  Soğuk çayımın bittiği an olarak tarihe geçsin lütfen.Soğuk çayım bittiğinde blog yazmaktan hoşlanmam.

İyi geceler.

Hiç yorum yok: