Hikayeyle ilgili taslaklarımda iki post olsa da ikisini de yayınlamaktan çekiniyorum. Acaba, instagramımda linki bulunan açık bir blog sayfasında değil de açacağım yeni bir blogda mı yayınlasam diye düşünüyorum. Yazdıklarım fazla samimi ve gereğinden fazla dürüst oldu. Günlük yazmıyoruz burada azizim, öykü olması gerekirdi. Sanırım üzerlerinden biraz geçmem ve sansürleyerek paylaşmam gerekli.
Geçtiğimiz birkaç gün oldukça hareketliydi. Cuma gecesi ders çalışırken ani bir kararla cumartesi akşamı samsun’a gitmeye karar verdim. Biliyorsunuz kriz anları geçicidir ve iki normal arası döneme tekabül eder. Ben de bu anda aniden İzmir Caddesi’ne giderek biletimi aldım, vazgeçmeme fırsat tanımadan kriz anımı olabildiğince uzattım. İyi de oldu, deniz havası insanı özgür kılar.(bkz: kent havası insanı özgür kılar.)
Bugün ise güzel ve yoğun tatili bitirerek sabahın 7sinde uyandım, 8de bindiğim ankara otobüsünden 13.15te inerek eve geldim, birkaç halledilmesi gereken işin ardından okula gittim.
Yayınlanmayan taslaklarımdan ikisinde de yargı dersi öncesi arka bahçenin anlamlılığından bahsetmiştim. Bir çay içmek tüm yorgunluğu alıyor nitekim ve insanın üzerine yeni yükler yüklüyor. Akşamında ise katılmam gereken bir toplantı olduğu düşünülürse eve ulaşmam 23.00ü buldu ve yine birtakım işleri hallederek yatağa girmem 00.00’a tekabül etti.
Planlarıma göre yarın 9da kütüphanede olacak, çılgınlar gibi ders çalışacak, derslerime girecek, ardından ise arkadaşlarımla ders çalışacaktım. Şu anda saatin 00:45 olduğu göz önünde bulundurulursa planlarımın yaklaşık 2 saat gerisinde kalmam bile oldukça olumlu olacak.
Göreceğiz. Yarın burayı güncelleyeceğim.
Ayrıca, kasımın gelişini Meg Ryan filmi izleyerek kutlamak gerek, haksız mıyım? Ya da belki cso’ya gitmek gerek. Ya da belki hazır 24 saate çıkarılmış olan kütüphanede çılgınca çalışmak gerektir.
Görüşmek üzere canım okur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder