12 Şubat, 2016

Kırmızı Saçlı Kadın

Kırmızı Saçlı Kadın'ı bugün itibariyle, birkaç günün sonunda bitirdim. 204 sayfalık kısa bir kitap olmanın yanında oldukça akıcı ilerlediği için okumakta zorlanmıyor insan. Bu iki özellikten dolayı Orhan Pamuk okumaya hangi kitaptan başlayacağını bilmeyenler için önereceğim ilk isim bu olacaktır bundan sonra. Bu kitabı diğerlerinden ayıran en önemli özellik ise başrollerde (yalnızca bir kelimeyle bahsedildiğini itinayla gizlemek istiyorum) sık sık Samsunlulara (Samsunlu şoför, yaşlı patron ve marangoz) yer verilmesi ve de Samsun'da oynayan tiyatro çadırının taşlanmak suretiyle şehrimizden bahsedilmesidir. Yazarımız beyefendinin Samsun ile özel bir alakası olduğu; hayatında unutulmaz izler, ruhunda derin anılar yarattığımız ve belki de bugün olduğu kişi olmasında payımız olduğu belli, değil mi?

Kitabı çok sevme nedenlerimden biri Orhan Pamuk'tan çok fazla iz taşıdığını düşünmem, Masumiyet Müzesini ilk okuduğum lise üçüncü sınıf günlerinden sonraki dört yılda izlediğim televizyon programları ve okuduğum röportajlarından ve hayatına dair bilgileri kaleme aldığı deneme kitaplarından edindiğim bilgilerin bu kitapta yazısına aktarılışını görmek açısından teoriği pratiğe dökmekti benim için. Yazar beyefendi Saf ve Düşünceli Romanı kitabında ve tüm röportajlarında, bir romancının bütün karakterlere aynı şefkat ve anlayışla yaklaşması, evlat ayrımı yapmayan ebeveyn kadar objektif olması gerektiğini söyler; fakat içten içe bir karaktere bağlılık duyabileceğini de kabul eder. İşte o karakteri tahmin edebilmek tüm meseleyi keyifli hale getiriyor. Spoiler vermemek adına uzayıp giden bu örnekleri günlüğüme yazma kararı aldım. Ve bazı parçaların yerine oturması için kitabı bitirdikten sonra ara vermeden tekrar okumak gerektiği kanaatindeyim, ilk bölümlerde yer alan kimi nüansları daha iyi fark edebilmek için. Bir de, kitapların sadece yazanlardan ibaret olmadığı görüşündeyim. Anlatılmak istenen asıl hikayeyi ancak yazarı tanıyarak ve kitabı dikkatlice okuyarak anlayabiliriz benim görüşüme göre. Bu konu hakkındaki müzik dersinde yazdığım(evet, müzik) bir yazı var ki söylemek istediğimi net bir şekilde anlatıyor.

"...Romanların içine girmek isteğimin bir diğer ve en önemli sebebi, cevaplanmamış sorular. Örneğin yazar eski divanına oturmuş örgü ören kadının gelecek ay ziyaretine beklediği oğlunu mu yoksa beş dakika önce kedisinin döktüğü süt tenceresini mi düşündüğünü bilmediğini söylerken ne derece samimidir? Genç delikanlının katili yaşlı kadın değil diye, kapısından her gün gürültüyle geçen çocuğu öldürmeyi asla düşünmediğini söyleyebilir miyiz? Yazarın, yaşlı kadını korumak adına düşüncelerinin bir belirsizlik havuzu olduğunu söylemesine ne kadar inanabiliriz? Cevabından asla emin olamayacağımız soru budur bence. Çünkü ben yazar bizim kafamızı üç yılda bir ziyarete gelen hayırsız oğulla oyalarken, ihtiyarın, genci öldürüp kuyuya atma düşüncesi beslediğini ve bunu hikâyeye veya yazara duyduğu saygıdan yapmadığı kuşkusunu taşıyorum.

Yazarlara güvenemiyorum. Kafalarından geçeni bizlere dürüstlükle aktarmıyorlar..."
***
"Erkeklerin gururunu, zayıflığını ve kanlarındaki bireyciliği otuz beşime gelmeden öğrenmiştim artık. Babalarını da, oğullarını da öldürebileceklerini biliyordum. Babalar oğullarını da öldürse, oğullar babalarını da öldürse erkeklere kahraman olmak, bana da ağlamak kalıyordu yalnızca." diyor Kırmızı Saçlı Kadın. Diyorum ya, sevecek çok neden var.

Okuyun.

İyi geceler. 

Hiç yorum yok: