Eylül tarihli yazılarımdan birinde yalnızca öğrencilere hizmet veren, ikinci bardak çayı aynı kupaya doldurmayı teklif eden samimi bir mekandan bahsetmiş ve Ankara'daki sevdiğim yerlerden biri olacağını söylemiştim. Aslına bakarsan sevgili okur, oraya bir daha gitmedim. Dün oda arkadaşımla gitmeyi denedim; ama bulamadım ve yolumuzu kaybedip Samsun'da olsa denizi bulacağımız gibi 7. caddeyi arayıp bulduk.
O yazıyı arşivde ararken eylülde bulacağımdan emindim; çünkü o günden başka bir zamanda tek başıma bir yere gidip çay içmedim. Tanıdığım bütün herkesten bir gün önce gelmiştim Ankara'ya, yeni yurduma yerleşmiştim ve 7. caddeyi arıyordum, kendimi o kafede bulmuştum. Aylar sonraysa orayı ararken kaybolmamak için caddeye çıktık.
O yazıda bir diğer happy placeten bahsetmiştim, sanırım isminin anlamını karşılayan yer de orası oldu, yangın merdiveni. Az önce orada oturup Ankara Kalesi'ni, Ulus'un pembe ışıklarını, Büyükşehir Belediye Binası'nın yanındaki renk değiştiren ışıkları izlerken hatırladım tüm bunları. O eylül günü, Ankara'yı çok özlediği, burada bulunduğu için mutlu; fakat bir kafede çay içecek bir arkadaşı dahi olmadığı için yalnızdım. Yeni bir yılda olacakların bilinmezliği, merakı, heyecanı vardı. Bir sürü şey vardı işte, ağlatmaya mı çalışıyorsun sevgili okur?
Şimdi de tıpkı o gün olduğu gibi hissediyorum. Burada olduğum için mutlu, kimse olmadığı için yalnız, önümdeki zamandan ötürü meraklı, belki biraz endişeli...
O yazıyı Ankara'yı sevdiğimi söyleyerek bitirmiştim.
Artık o kadar emin değilim, sevdiğim şey Ankara mı, insanlar mı, anılar mı?
Sanırım Tandoğan Meydanı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder