23 Kasım, 2015

Sevgili okur,

Umarım seni günlük olarak kullanmama alınmıyorsundur. Seninle konuşmayı seviyorum; çünkü iyi bir dinleyicisin. Yani genelde bir şeyler anlatınca karşılık almak isterim aslında, ama ben seni suskunluğun için seviyorum. Sessizliğinden duymak istediğim anlamları çıkarıyorum, kimsenin söylemediklerini atfediyorum, aradığım cevapları sende buluyorum. Yokluğuna hayranım, bu dirayetine hayranım, hiç olmayacak olmana imreniyorum. Felsefe yapmak istemiyorum, amacım o da değil, yokluğa övgü düzmek de istediğim en son şey. Sadece Sylvia Plath'in Yusuf Eradam'ın hayatında yok olması gibi seviyorum yokluğunu. Seni, seninle konuşmayı... İşin özü yazmayı seviyor olmam aslında, kendimi yazarak ifade etmekten hoşlanıyor olmam... Sonuçta, "kendimize ait bir odamız olmalı ve erkekler ne der diye düşünmeden yazmalıyız."

Bu yazılar başkaldırı mı, devrime dönüşecek bir isyan mı yoksa fısıltıyla söylenen iç döküşler mi, bilmiyorum. Bir ismi olması da şart değil. Basitçe blog diyorum mesela, büyük anlamlar yüklemeye gerek yok. Böyle olunca bitirmek de daha kolay geliyor, sürdürmek de.

Bu dünyaya mutlu olmak için geldik, dava için yaşadığımız safsatalarına inat. Hedonizmi benimsemiyorum; fakat acıdan kaçınıyor olduğumuzu yadsıyamayız. Mutlu olmak için geldik, mutlu oluyorum. Erkin Koray'a atıf yapmak istemiyorum ya da bu yazıyı Aristoteles üzerine kurgulamak niyetinde değilim; fakat aktif hayat olmadıktan sonra, mutluluğu ayağımıza beklemenin şımarıklık olduğu kanaatindeyim. Büyük devrimlerle yarışmak için söylemiyorum; fakat hepsinin temelinde yer alan çabayı örnek almamak elde değil. Ve bazen sen devrime soyunursun, tarih seni isyancı olarak anar. Bunun için elmaya da kızamazsın.

Lütfen kırılma, seni kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit için kullanmıyorum. Seninle konuşuyorum, havaya konuşuyorum, sonsuzluğa anlatıyorum. Kişisel mazimle baş başalığı her yazıda biraz daha büyütüyorum.

Bir Ankara gecesinden,
İyi geceler.


2 yorum:

Adsız dedi ki...

iyi geceler.

dava için yaşadığımız safsata olabilir. yani kendisinin böyle olduğunu söyleyenler için (de) diyorum. bilinçli veya bilinçsiz, haz artırmak için yaşıyor çünkü onlar bile. ancak, içimizde bir ikilik, bir çelişki vardır. bir tarafımız hazları kovalayıp acıdan kaçınmaya çalışırken, bir tarafımız karanlıktır, ancak biz gayet tabii bu karanlığın içinde belki de asla erişemeyeceğimiz anlamların arayışına girmektense, mutlu yüzler görüp mutluluğu kovalamayı tercih ederiz. hangimiz yolda yürürken kaldırım kenarında duran yalınayak dilenci çocuğun gözlerin içine bir-iki saniye bakıp acıdan yürüyemez hale gelmek ister, o çocuğu görmeyerek veya kayıtsız kalarak yoluna (mutluluğa) devam etmek varken? daha da uzatmak istemiyorum, çünkü karanlıktır, aydınlıktır, mutluluk ama nasıl mutluluktur diye açmaya açıklamaya uğraşırken konudan uzaklaşacağım yine. bu yüzden aşağıdaki alıntıyla bu düşüncelerimi sonlandırmak istiyorum. çünkü sanırım bu konuda söylediklerimi, söyleyeceklerimi şimdilik en iyi şu satırlar anlatıyor:

"sıradan bir genç olarak sıradan çelişkilerden dolayı, sadece bir tercihte bulundum; her şeyden önce bu tercihi kendim için yaptım. ulvi bir inanç için yola çıkmadım, ulvi olmayan insanlarla hayatı, büyüsüz bir dünyayı, şeyleşmiş bir dünyayı büyülemek istedim o kadar. çelişkilerimin aşılamayacağını, zira bunlar toplumsal oldukları için ancak insanın çelişkilerini örgütlemeyi, daha üst bir mertebede toplumsallaştırmaya çalışabileceğini öğrendim. hayatımda hakikate vardığım en yakın nokta budur."

neyse. yine bütün kategoriler, kavramlar iç içe geçmeye, kafam karışmaya başladı. daha da karışmadan mutlu, huzurlu bir uykunun yollarını arayayım şimdi.

Didisko dedi ki...

Yaptığınız alıntının kendimi kötü hissetmeme neden olduğunu itiraf etmeliyim, bu postu o mektubun sahibinin yaptığı gibi toplumsal bir davaya değil, kişisel kurtuluşuma adamıştım. Fakat kurtuluşları hiyerarşik bir sınıflandırmaya koymanın tamamen karşısında yer alıyorum bu yüzden, her şeyden önce ben de tercihlerimi kendimin yapmamın mutluluğunu bir kez daha hatırlıyorum bu iç burkan mektupla birlikte.

Yazınızda bahsettiğiniz kimi temel kavramlar; örgütlenme, bireysel haz, toplumsal çıkar gibi, tartışabileceğimiz şeyler. Asla tartışmayacağım bir şey, ki sizinle ortak kanımız olduğu izlenimini edindim, ne yapıyorsak kendi mutluluğumuz için yapıyoruz. Ve ben bunda hiçbir yanlışlık görmüyorum. Ne mutlu eğer kişisel çıkarlarımız toplum için ortak iyiyi doğuruyorsa.

Hoşçakalın sevgili okur.