03 Temmuz, 2011

Boş gezenin boş kalfası





İki gündür yaptığım tek işin film izlemek olduğunu söylesem fazla abartmam sanırım. Ah, abartmış olurum çünkü film izlemek dışında bir de Tömer'i bitirdim. Bugün saat 14.00 itibariyle resmen bittğine inanmakta güçlük çekiyorum. Demek artık haftasonları 7'de uyanmayacağım? Vay be.

Filmler konusunda ise, şimdiye kadar taşıdığım önyargılar nedeniyle izlemediğim Karayip Korsanları üçlemesini Sliwer için izlediğimi itiraf etmeliyim. Lakin güzeldi, hakkını vereyim.

Leon'u kalabalık bir ortamda izlediğim için sonundan her ne kadar etkilensem de gözyaşlarımı serbest bırakamadım; ama evde izlesem perişan olurdum; eminim bundan.

Talihsiz serüvenler dizisine başlamıştım ama über yoğun işlerimden ötürü bitirememiştim. Bugün canım hiçbir şey yapmak istemiyorken, onu izleyince keyfim yerine geldi.

Ve Amelie. Yıllarca romantik komedi niyetine izlediğim şeylerden utanıyorum Breakfast at Tiffany's, Amelie gibi filmlerden sonra. Ayrıca Amelie gibi karikatürik bir yüze sahip olmayı gerçekten çok isterdim.

Becoming Jane ise Jane Austen'ın henüz ünlü bir yazar olmadan önce yaşadığı hayatı ve etkileyici aşkı anlatıyor. Henüz izlemedim; ama filmin arkasındaki tanıtımda öyle yazıyor. Ana fikir bu yani, bu cümlelerle ifade etmemiş tabi ki.

Bu kadar filmin tamamını beğenmemi ise iki şekilde yorumlayabiliriz: ya çok güzel filmleri izliyorum her seferinde, ya da izlediğim her filmi çok beğeniyorum. İkincisi. 16 yıllık hayatımda izleyipte -hem de sinemada!- beğenmediğim tek film ise Yukarıdaki Tehlike. Ama o da haketti bunu.

Bir de üşenmeyip bütün filmlerin imdb oylarına baktım; ama bloga koyarsam gözü rahatsız eder puanlar belki diye yazmadım. Lakin öyle bir rahatsızım, bilin istedim.

Hiç yorum yok: