
dedi abim ben giderken. İstanbul'a gidiyordum. Bir sırt çantası ve kol çantamın içindeki eşyalarımla. İçimde gram umut olmadan. Umut yoktu derken, öykü yarışmasının ulusal ayağı hakkında umudum yoktu. Kendini bilen bir insanım ve sonuçta derece alamadım. Üzülmedim, netbook'u almak gayet yetti bana. Zaten o gezi bambaşka bir şeydi. Aynısını bir daha yaşamam zaten mümkün değil, duygu çok farklıydı. O ilgiyi kendim bir şeyler ürettiğim için görüyordum ama onun yanında, eğer o mekanlara elimi kolumu sallaya sallaya girmek istiyorsam, 3 gün içinde 2 bin lira harcamayı göze almam gerekiyor, ki yemez.
Baştan başlarsak, rahat bir uçak yolculuğuydu fakat menüde 'humus' ismi verilen yiyeceğin ilginç, tatsız, berbat bir şey olması, İstanbul'da da kendisiyle karşılaşmam üzücü bir anıydı. Olsun.

The Marmara'nın şahane manzaralı odalarından birinde 2 gece günümüzü gün ettik diğer iki arkadaşımla. Yaklaşık 200 kişi olan kafilemiz için hazırlanan plan ilk başta Saim Halim Paşa Yalısı'nda ödül töreni, sonrasında Modern Sanatlar ve Body Words'ü gezmek, Develi'de akşam yemeği ardından otele dönüştü. Yalı muhteşemdi. Tek kelime yani. Destansı hatta. Ertesi gün Sultanahmet'te kazıklandık, bir turiste Türkçe yol sorduk, turist olduğunu anlayınca "Aha Turist, konuşak" dedik. Teksaslı oluşu ve bir Türk'le 1 aylık evli olduğu, 1 yıl sonra Teksas'a taşınacakları bilgisini aldıktan sonra yolumuza devam ettik.
Yerebatan Sarnıcı ve Etnografya müzesini de dolaştıktan sonra İstanbul turumuz bu şekilde sona erdi. Paşa paşa 'sahil kasabamıza' (Sliwer bu şehir için bu öbeği kullandı. Büyükşehir sayılıyor normalde.*kips*) döndük. İstanbul'dan sonra ilk başta boş gelse de, özlediğimi fark ettim. En azından tanıdık. İnsanları tanıdık, mekanlar tanıdık..

Duygusal falan oldu post ama gayet neşeliydik. Otobüs iş adamlarını çatlatırcasına sık telefonla konuşan gençlerle dolu olunca, ortam da o kadar fantastik oluyor. Seyran Tepe'den geçerken Galatasaray'lılar alkışladı, ben de çok gururlandım koca otobüste 2-3 Galatasaraylı olduğunu görünce. Ama iyiydi gerçekten grubumuz.
Yani, ileride 3 gün için 2 milyar harcamayı göze alabilecek durumda olsam bile aynı tadı alamayacağım kadar güzeldi her şey.

Ödül olarak verilen netbook, kitap seti ve plaket tarzı camdan şey eşsiz hatıralar gerçekten. Zaten o cam şey babamın plaketleri yanındaki yerini aldı. O kadar plaketim olmasını isterim ileride.
Maneviyatın önemini anladığım zamanlardı geçirdiğim birkaç gün. Gördüğümüz ilgi, muamele, kendimizi önemli hissettirdi ve eminim ki gelecekte edebiyat alanına dağılacak orada heyecanlarıyla varolan 54 öğrenci. (Eheh, ben de varım. Bir ihtimal yani.)

Yoğun geçirdiğim bu döneme rehberlik edecek en iyi tanıklar annem ve babam. Bilhassa annem. Sosyal etkinlik ve projelerden derslere fırsat bulamayışım sinirlerinde bir zıplama, bir hoplamaya sebep verse de, şu sıralar iyiyiz.
hayali bir arkadaş yaratıyorsunuz, sonra ona mektup yazıyorsunuz-Şizofrenlik belirtisi no1.
Sonra o arkadaşınızın yerine geçip kendinize cevap yazıyorsunuz.-Belirti no2
O arkadaşınız sizi başka bir arkadaşıyla tanıştırıyor; evinden, ailesinden, yaşamından bahsediyor.-Ağır şizofreni, acilen yatarak tedaviye alınmalı, anjiyoyu bile içinde bulunduran bir ameliyat paketi hazırlanmalı. İndirim uygulanmalı, kredi kartıyla ödeme imkanı sunulmalı.
Uzun oldu bu post. Ve yeni aldığım lacivert ojeli tırnaklarımı izleyerek netbook'tan yazdım.
Haklılar.


Saat 10'a geliyor.



Filmlerde falan görürdüm böyle rehberleri, biz de eli sürekli havada olanın birinin peşine takıldık.
Diğer grubun rehberi ama daha bir havalı gibiydi. ''Oo yea dude" havalarındaydı, daha çok sevdim. Sanki bizimki yanlış bir hareketimizde tekme tokat girişecekti. Evet, bir filmde izlemiştim, iki ayrı rehber aynı anlattığım gibiydi.
Havaalanında bizi elinde "AB Öykü Yarışması" yazan bir adam karşıladı, o da ayrı bir alemdi.
Bu kadar.
8 yorum:
Küçük şirin sahil kasabasına bakarken içini muhteşem bir hucur kapladı Luigi'nin...
Şaka maka güzel post olmuş ve o kitapalrın hepsini okumak istiyorum böcüüm haberin olsun :D
kitaplarımı okuyarak onurlandırırsınız matmazel. :D
Tebrik ederim. İstanbul'da oluşunu hissettim. Sen iyi bir potansiyelsin. İyi bir edebiyatçı olma yolundasın. Şımarmayın lütfen..
Sizofren diyosun bana göz kırpmıyosun. İstanbul seni mahvetmiş eski bi banda kaydetmiş hacu.
Ahh, teşekkür ederim. O sizin kabiliyetliliğiniz :)
sayın profösör, ben ancak matematik profesörü olursam şımartılırım, dolayısıyla şımarma imkanım olur. bunlar angarya sayılıyor bizim orda.
@Sumi, göz kırpınca sapık diyosun.
@Sliwer, okuduğun kitabın yoksa elinde getiriyim bir self-choice. :D.
adam gibi göz kırparsan demem. Sen nuri gibi kırpıosn. :)
alışmışım kuzum. :p
Yorum Gönder