18 Şubat, 2011

"Büyükşehir'in seni değiştirmesine izin verme."


dedi abim ben giderken. İstanbul'a gidiyordum. Bir sırt çantası ve kol çantamın içindeki eşyalarımla. İçimde gram umut olmadan. Umut yoktu derken, öykü yarışmasının ulusal ayağı hakkında umudum yoktu. Kendini bilen bir insanım ve sonuçta derece alamadım. Üzülmedim, netbook'u almak gayet yetti bana. Zaten o gezi bambaşka bir şeydi. Aynısını bir daha yaşamam zaten mümkün değil, duygu çok farklıydı. O ilgiyi kendim bir şeyler ürettiğim için görüyordum ama onun yanında, eğer o mekanlara elimi kolumu sallaya sallaya girmek istiyorsam, 3 gün içinde 2 bin lira harcamayı göze almam gerekiyor, ki yemez.

Baştan başlarsak, rahat bir uçak yolculuğuydu fakat menüde 'humus' ismi verilen yiyeceğin ilginç, tatsız, berbat bir şey olması, İstanbul'da da kendisiyle karşılaşmam üzücü bir anıydı. Olsun.

The Marmara'nın şahane manzaralı odalarından birinde 2 gece günümüzü gün ettik diğer iki arkadaşımla. Yaklaşık 200 kişi olan kafilemiz için hazırlanan plan ilk başta Saim Halim Paşa Yalısı'nda ödül töreni, sonrasında Modern Sanatlar ve Body Words'ü gezmek, Develi'de akşam yemeği ardından otele dönüştü. Yalı muhteşemdi. Tek kelime yani. Destansı hatta. Ertesi gün Sultanahmet'te kazıklandık, bir turiste Türkçe yol sorduk, turist olduğunu anlayınca "Aha Turist, konuşak" dedik. Teksaslı oluşu ve bir Türk'le 1 aylık evli olduğu, 1 yıl sonra Teksas'a taşınacakları bilgisini aldıktan sonra yolumuza devam ettik.

Yerebatan Sarnıcı ve Etnografya müzesini de dolaştıktan sonra İstanbul turumuz bu şekilde sona erdi. Paşa paşa 'sahil kasabamıza' (Sliwer bu şehir için bu öbeği kullandı. Büyükşehir sayılıyor normalde.*kips*) döndük. İstanbul'dan sonra ilk başta boş gelse de, özlediğimi fark ettim. En azından tanıdık. İnsanları tanıdık, mekanlar tanıdık..

Duygusal falan oldu post ama gayet neşeliydik. Otobüs iş adamlarını çatlatırcasına sık telefonla konuşan gençlerle dolu olunca, ortam da o kadar fantastik oluyor. Seyran Tepe'den geçerken Galatasaray'lılar alkışladı, ben de çok gururlandım koca otobüste 2-3 Galatasaraylı olduğunu görünce. Ama iyiydi gerçekten grubumuz.

Yani, ileride 3 gün için 2 milyar harcamayı göze alabilecek durumda olsam bile aynı tadı alamayacağım kadar güzeldi her şey.


Ödül olarak verilen netbook, kitap seti ve plaket tarzı camdan şey eşsiz hatıralar gerçekten. Zaten o cam şey babamın plaketleri yanındaki yerini aldı. O kadar plaketim olmasını isterim ileride.

Maneviyatın önemini anladığım zamanlardı geçirdiğim birkaç gün. Gördüğümüz ilgi, muamele, kendimizi önemli hissettirdi ve eminim ki gelecekte edebiyat alanına dağılacak orada heyecanlarıyla varolan 54 öğrenci. (Eheh, ben de varım. Bir ihtimal yani.)

Minibil'den girdiğim ilk post bu, gayet sevindirik anlar yaşıyorum.
Fakat yaşamamak elde değil. Öykü yarışmasının ardından Tübitak'ta bölge sergisine kaldığımızı öğrenmek adeta votkanın üzerine cila niyetine içilen bira tadındaydı. Evet, bu demek oluyor ki, ağlayarak, sızlayarak, söylenerek, yeri geldiğinde söverek hazırladığımız Tübitak projemiz bölge sergisine katılmaya hak kazandı. Sliwer'la çok güzel stand düşüncelerimiz var, hayata geçirebilmeyi umuyoruz.
Yoğun geçirdiğim bu döneme rehberlik edecek en iyi tanıklar annem ve babam. Bilhassa annem. Sosyal etkinlik ve projelerden derslere fırsat bulamayışım sinirlerinde bir zıplama, bir hoplamaya sebep verse de, şu sıralar iyiyiz.

Şimdi, kısa vadeli planlarım sorulsa, ilk amacım günlük tutmak derim. Düzenli günlük tutamayan, sıkılan bir insanım. Fakat günlük ve mektup yazmanın kendini geliştirmekte çok büyük bir katkısı olduğunu ustalar söyler, ben kabul ederim. Mektup yazmaksa şöyle oluyor;
hayali bir arkadaş yaratıyorsunuz, sonra ona mektup yazıyorsunuz-Şizofrenlik belirtisi no1.

Sonra o arkadaşınızın yerine geçip kendinize cevap yazıyorsunuz.-Belirti no2

O arkadaşınız sizi başka bir arkadaşıyla tanıştırıyor; evinden, ailesinden, yaşamından bahsediyor.-Ağır şizofreni, acilen yatarak tedaviye alınmalı, anjiyoyu bile içinde bulunduran bir ameliyat paketi hazırlanmalı. İndirim uygulanmalı, kredi kartıyla ödeme imkanı sunulmalı.

Bu yöntemle siz günlerinizi arkadaşlarınıza mektup yetiştirmeye çalışarak geçiriyorsunuz. Kabus gibi. Ve en kötüsü ben gerçekten etkilenirim böyle şeylerden. Öyle bir arkadaşım olduğuna inanmaya falan başlarım. Bilemiyorum, bir hal çaresi düşüneceğim ama kişi ve tema kurgusu anlayışımı değiştirmem gerektiğinin hem ben farkındayım, hem öğretmenim ısrarla söylüyor.

Uzun oldu bu post. Ve yeni aldığım lacivert ojeli tırnaklarımı izleyerek netbook'tan yazdım.

Görmemiş olduğumu düşünen bir çok kişi bulabilirim kesin.
Haklılar.

Kimbilir kimler çok üzüldü bu bankta, kimler çok mutlu oldu ve kimler Boğaz'dan atlama isteğini bastırdı... Kaç dizi çekildi, hangi filmlerde yer aldı...

Hava soğuk, milletin kürkle gittiği yalıda okul formasıylayım ve birazdan tören var.
Saat 10'a geliyor.

Sultanahmet'te kazıklanmadığımız dükkan kalmamıştır..

Etnografya Müzesi/Ağlayan Kadınlar Lahdi.



Filmlerde falan görürdüm böyle rehberleri, biz de eli sürekli havada olanın birinin peşine takıldık.
Diğer grubun rehberi ama daha bir havalı gibiydi. ''Oo yea dude" havalarındaydı, daha çok sevdim. Sanki bizimki yanlış bir hareketimizde tekme tokat girişecekti. Evet, bir filmde izlemiştim, iki ayrı rehber aynı anlattığım gibiydi.

Havaalanında bizi elinde "AB Öykü Yarışması" yazan bir adam karşıladı, o da ayrı bir alemdi.

Bu kadar.

8 yorum:

Sliwer dedi ki...

Küçük şirin sahil kasabasına bakarken içini muhteşem bir hucur kapladı Luigi'nin...
Şaka maka güzel post olmuş ve o kitapalrın hepsini okumak istiyorum böcüüm haberin olsun :D

Didisko dedi ki...

kitaplarımı okuyarak onurlandırırsınız matmazel. :D

Profösör dedi ki...

Tebrik ederim. İstanbul'da oluşunu hissettim. Sen iyi bir potansiyelsin. İyi bir edebiyatçı olma yolundasın. Şımarmayın lütfen..

Sumimizakura dedi ki...

Sizofren diyosun bana göz kırpmıyosun. İstanbul seni mahvetmiş eski bi banda kaydetmiş hacu.

Sliwer dedi ki...

Ahh, teşekkür ederim. O sizin kabiliyetliliğiniz :)

Didisko dedi ki...

sayın profösör, ben ancak matematik profesörü olursam şımartılırım, dolayısıyla şımarma imkanım olur. bunlar angarya sayılıyor bizim orda.

@Sumi, göz kırpınca sapık diyosun.

@Sliwer, okuduğun kitabın yoksa elinde getiriyim bir self-choice. :D.

Sumimizakura dedi ki...

adam gibi göz kırparsan demem. Sen nuri gibi kırpıosn. :)

Didisko dedi ki...

alışmışım kuzum. :p