25 Şubat, 2024

Havuçlu Tarçınlı Kek

 Merhaba Sevgili Okur,

Bu pazar gününde de yemek işleriyle uğraştım; fakat bunun yanında akşamki misafir için havuçlu ve tarçınlı kek yaptım. Bu işi çok ciddiye aldım sevgili okur nedense.

Yani misafirlere havuçlu kek yapmaya karar verdiğim andan itibaren sanki onlara yedikleri en güzel havuçlu keki ikram etmeliymişim gibi bir psikolojiye girdim. Bu yüzden yine bir sürü tarih araştırdım ve içlerinden bir tanesinde karar kıldım. Zaten x bir şeyin tarifini aradığınızda genelde birbirinden kopyala yapıştır yapmış pek çok sayfa düşüyor önünüze. Bu ise daha farklı bir teknik kullanıyordu. Karaköy'deki bir kafenin menüsünde yer alan ve tarifi yaratan şef tarafından paylaşılan tarif, bir şefin elinden çıktığını gösteren farklı püf noktaları içeriyordu. Örneğin ceviz keke laps diye eklenmiyordu, esmer şeker ve tarçın kavrulduktan sonra robotta çekiliyor ve ardından keke ekleniyordu. 

Havuçlar da rendelenmek yerine yine robotta sıvı yağ ve şekerle çekiliyordu.

Halbuki kek yapma kurallarına göre yağ ve şeker uzun uzun çırpıldıktan sonra içine kuru malzemeler ve havuç eklenir. Fakat kural tanımayan bu tariften çok memnun kaldığımı söylemeliyim.

Başka macera aramam dediğim tarifler için Polonyalı bir arkadaşımın hediye ettiği, kendi memleketine ait küçük bir defteri kullanıyorum. Kaybolmasını istemediğim tarifleri yazdığım defterimde bu havuçlu tarçınlı kek de muhakkak yerini alacak.

Sevgiler, 

Eyeliner Dosyası

Merhaba Sevgili Okur,

Bugün bir aydınlanma yaşadım. Öyle dediysem büyük bir şey zannetme; ama benim için bilgilendirici olduğunu söyleyebilirim.

Ben lisenin özellikle son yıllarında makyaj mevzularıyla tanıştım. O da yaklaşık olarak mezuniyet törenine hazırlandığım zamanlara filan denk geliyordu. Dershanenin yakınlarına Watsons açılmıştı ve Ceren'le birlikte önünden geçerken bir çark fark ettik. Dükkanın önüne çarkıfelek çarkı koymuşlar, döndürüyorsun, indirim filan kazanıyorsun derken yıllar içerisinde pek çok kez tongasına düşeceğim indirim, promosyon, size özel kampanya gibi araçların ilkiyle tanıştım. Daha doğrusu bundan önce de eşantiyonlara, özellikle de neskafe 3'ü 1 aradanın yanında bardak hediye edilmesi gibi eşantiyonlara asla dayanamazdım. Velhasıl, ben kullandığım %20 oranına yakın bir indirimi eyeliner almak için kullandım. Onda da ne alacağımı filan bilmediğim için biraz karambola gitti. Rimmel London'ın mavi şeritli eyelinerıydı hiç unutmam.

Efendim ben bu eyelinerdan, bir eyelinerdan ne beklemem gerektiğini de çok bilmiyor olmamdan mütevellit (gerçi hakkını yemeyeyim belki de müthiştir gerçekten, sonuçta gerçekten bilmiyorum) uzun zaman satın aldım. İlk gençlik yıllarımın eyelinerı ve bana çizgi çekmeyi öğreten liner diyebilirim. 

Üniversiteye başladığım ilk zamanlarda iki kişilik bir odada kalıyordum; fakat yanımda kimse yoktu. Bir dönem boyunca tek kalmıştım. Okulda pek kimseyi tanımıyordum, yurtta zaten tanımıyordum derken odada bir şeyler izleyip makyaj yapıyordum kendime. Kaldığım yurda yakın bir gratis vardı, oradan minik farlar, kırmızı ruj filan almıştım. Far kullanıp kullanmayacağımı bilmediğim için çok yatırım yapmamıştım cidden makyaj malzemesine. Ama kıpkırmızı bir ruj aldığımı hatırlıyorum, allık filan gibi amaçlarla da kullanıyordum. Pek de sevmem kendimde bu arada. 

Bu bahsettiğim dönem işin pratiğini yapmaya başladığım vakitlerdi. Fakat liseden beri youtubedaki makyaj influencerlarını dinlerdim. 

Neyse benim o dönemlerde göz kapağım biraz sorunluydu. Yani açıklaması çok güç ama sonuç olarak o sorundan da kaynaklı olarak eyelinerımı şu anda hala yaptığım gibi çekmem gerekiyordu. O sorunu kapatıyordu. Dolayısıyla elim de buna alıştı.

Fakat geçenlerde yine bir influencerdan öğredim ki gözleri daha büyük gösteriyormuş bu yöntem. Ben de diyordum ki benim gözlerim büyük değil insanlar neden benim gözlerimin büyük olduğunu söylüyor. Resmen kader ağlarını örmüş ve benim tesadüfen çektiğim eyeliner nedeniyle gözlerim büyük görünüyormuş.

Görünsün tabi şikayetim yok. Bu yaştan sonra yeni makyaj teknikleri de öğrenemem. Bıraktım o işlerdi. Lisans hayatımda eyelinersız dışarı çıkmazken şimdi ayda 3-4 kere eyeliner çekiyorum. Temizliği zor...

Sevgiler,

ÇORBA DOSYASI

Merhaba Sevgili Okur,

Artık mutfakta maceraları seven bir insan olduğumu fark etmişsindir. Bu da demek oluyor ki gecikmiş bir Lokanta Usulü Ezogelin Çorbası yazısıyla karşındayım.

Öncelik Ezogelin Çorbası tariflerinde de Mercimek Çorbası'nda olduğu gibi gibi kafa karışıklıkları olduğunu görüyorum. Bir kere bazı tariflerde katı malzemeleri pişen çorba blenderdan geçirilirken bazı tariflerde geçirilmiyor. Öncelikle bu konuda tüm yemek tarifi yazarlarının bir araya gelip oydaşmaya varması gerektiğini aksi halde çözümsüz kalacağımızı düşünüyorum. Mercimek çorbasından farklı olan pütürlü yapısını ama bir yandan da taneli sebze çorbasındaki kadar katı olmamasını blenderdan geçirerek mi sağlayabiliyoruz yoksa geçirmeden da mi sağlayabiliyoruz onu bir kamuoyuyla paylaşmaları lazım. 

Özetle, ben mercimek çorbası kadar pürüzsüz ve akışkan bir çorba istemiyorsam, ama içindeki malzemeleri de tek tek görmek de istemiyorsam ne yapmam gerekiyor konusunda bolca araştırma yaptım. Sonunda aklıma Refika'nın tarifi yattı ama onu takip etmek yerine kendine çok güvenen bir youtuberın lokanta usulü ezogelin çorba tarifini takip ettim ve memnun kaldım. Bol limon ve üzerine kırmızı biberle çok seviyorum. Elime sağlık müthiş olmuştu. Mercimek çorbasına göre daha zor olduğunu düşünüyordum ama değilmiş. Bundan sonra mercimek yerine ezogelin çorbası yapabilirim. Tabi ne sıklıkla mercimek çorbası yaptığım tartışılabilir. Şu aralar genelde sebze çorbalarını (pırasa, kabak vs) tercih ettiğim bir dönemdeyim.

Bu vesileyle çorba dosyasını yeniden açalım ve bir çorbada süsleme olarak neler kullanabiliriz, taneli bir çorbanın içinde neler olmalı, hangi renk ideal çorba rengidir gibi tartışmalı konulara girelim.

Öncelikle çorbalar benim için renk ve doku bakımından olmak üzere ikiye ayrılır. Bu kategoriler de kendi içinde tekrar ayrılır. Bu ayrım Tablo 1'de görülmektedir. 




Bu oldukça temel bir tablo, çok fazla dallandırıp budaklandırmak mümkün. 

Çorbalar temel olarak renklerine ve dokularına göre olmak üzere iki şekilde kategorize edilebilir. Renklerine göre çorbalar temelde renkli veya beyaz renklidir; renkliler de genelde kırmızı renklidir. Bu yelpazede renk slakası geniştir; çünkü çindeki salça miktarına veya domates kullanılıp kullanılmadığına göre değişebilir. Bu kategorinin adını kırmızı koyamama sebebim ise sebze çorbalarında salça kullanılmıyor oluşunda ileri geliyor. Bu durumda rengi sarımsı ya da yeşilimsi oluyor.

Renkli çorbalar taneli ve tanesiz seçenekleriyle çok fazla çeşit oluşturabilir; permütasyon, kombinasyon gibi matematik konularında soru olarak çıkabilir. Ayrıca yukarıdaki tablonun KPSS Genel Kültür kısmında da sorulması ihtimal dahilinde.

Beyaz çorbalar konusunda söylenecek çok fazla şey yok. Çünkü genelde yoğurtlu çorbalar maksimum terbiyeli ve terbiyesiz olmak üzere ikiye ayrılır ve içeriğinde de bulgur, erişte, buğdayın kırıklığına göre çeşitli varyasyonları (yarma, aşlık...) yer alır. Halk arasında hasta çorbası ve köy çorbası adıyla bilinirler.

 Şimdi ben çorbalarda eşlikçi olarak neyi seviyorum ona geçelim. Beyaz çorbalar genelde içinde zaten bakliyat ya da pirinç filan barındırdığı için sade yemeyi seviyorum. Yeterince taneli ve sebze çorbalarına göre bir tık daha koyu kıvamlı oluyor. İçine ekmek falan doğrayınca bulamaça dönüyor. Ama bir tek beyaz tarhana çorbasına ekmek doğramayı çok severim. Bu benim genlerimde yer alan ve kendimden koparamayacağım bir özelliğim.

Kırmızı renkli çorbaları üzerine bol limon sıkıp acı pul biberle yerim. 

Sebze çorbalarını ise krutonlarla yemeyi çok severim.

Şimdi, bakalım dünyada neler yeniyor.

                                                                  

Tablo standartları içerisinde kırmızı ve tanesiz çorbalar arasında yer alır. Blenderdan geçirilmiş diye düşünüyorum. Mercimek barındırıyor olması muhtemel. Ben de üzerine kırmızı pul biber eklemeyi sevdiğim için sunum hoşuma gitti. Üstündeki maydonozdan, içinde de maydonoz ihtiva ettiğini anlıyoruz. Açık bir kitaba benzeyen, yüzünden kalbini okuduğunuz insanlar gibi net bir çorba. Beğendim. 



Karides sevdiğim bir mezedir, tereyağında ve güveçte lezzetli olabiliyor; ama çorbasının yapılmasına gerek olmayan bir deniz ürünü. O minik mantarı çok sevimli buldum. Demek ki mantarlı deniz ürünlü bir çorba, her ikisi de tereyağında ve güveçte çok güzel oluyor, bu haliyle puanım 1/10.



Mantar çorbası tabloda diğer renkli çorbalar kategorisine giriyor. Genelde mantar taneleri içinde bulunuyor ve krema ile çok lezzetli oluyor. Ama bu haliyle bu çorbanın olması gereken hafiflikte olamıyor; fakat bir çorbadan daha doyurucu olabiliyor. Mantar çorbasının da üzerine kruton çok yakışıyor. Yanında ekşi mayalı ekmekle servis edilmesi çok şık bir hareket olmuş. Ama bir dahakine üzerine çiğ mantar dilimleri yerine kruton tavsiye ediyorum. 




Kupada çorba içmeyi çok mantıklı bulamıyorum. Ben lisedeyken hazır çorbaların yaygınlaşmasıyla bardak boylar da çıkarılmıştı ve pazarlaması yapıldı. O dönemde o meşhur markayla yaygınlaştığını düşünüyorum; fakat bir kere ağız yakma ihtimali çok yüksek, çünkü kaşıktaki sıcaklık kontrolünü yapamıyoruz. Ayrıca dibinde filan kalabilir, sıyıramayız. Yani bence baya saçma.

Kruton ekmek yerine de galeta koymuş. Yani çorba içme simülasyonu gibi bir şey yaratmış.

Saçma.


Tavuk çorbası, tabloda yerleştirmesi güç çorbalardan. Diğer renkli ve genelde taneli olur. Annem tavuk parçaları ve tel şehriye ile yapardı. Tavuk çorbası benim sevmediğim bir çorbadır. Yukarıdaki çorbanın ise benim sevmediklerimden bile daha fazla taneli olduğunu düşünüyorum. Onu bir kenara bıraksak bile benim krutonla yaptığım çorbanın üzerine bir şey eklemek suretiyle sunum tabağı oluşturmak işlevini bagetle yapmasını abesle iştigal buldum.

Bu post sayesinde çorbadan beklentilerimin ne olduğunu öğrendim ve kendimi tanıma yolculuğunda biraz daha yol katettim.

Çorbadan beklentilerim:
  • Kalorisinin az olması. Yani hafif bir yemek olması. Çünkü kaloriyi ana yemekten almayı tercih ederim.
  • Bağırsakları ıslatması (annemin tabiriyle),
  • Mideme sıcak bir şeyler girmesi, 
  • Çok doyurmaması, çünkü zaten anlık doyurabilir ve sonra tekrar acıkırım. Onun yerine çok doyurmasın peşine de yemek yiyebileyim.

Yani oldukça basit, abartıdan uzak beklentiler olduğunu düşünüyorum. Genelde zaten vücuda faydalarını göz önünde bulundurduğum pragmatik bir ilişki. Bunu bile karşılayamayan çorbalar var. İnsan gerçekten hayret ediyor.

Dünya üzerinde en sevdiğim çorbalar :
  1. Yoğurtlu tarhana çorbası
  2. Ezogelin Çorbası
  3. Mercimek Çorbası
Fark ettiysen sevgili okur bu postta etli çorbalardan pek bahsetmedim. Benim kavram dünyamda yer almıyor çünkü. Tavuğu bile zor ekledim.

Sevgiler,

Fırın Temizliği

 Merhaba Sevgili Okur,

Buraya neredeyse her hafta pazar günü bir post yazıyor; neredeyse %80'ini de tamamlıyor, ancak ince detaylarını bitirmediğim için taslaklara kaydedip çıkıyorum.

Bu postu yazmaya da geçen hafta başlamıştım ve neredeyse ekimden beri pazar günlerimin %90'ında olduğu gibi yine temizlik ve yemek işleriyle haşır neşir olduğumu anlattım. O pazarın bir farkı vardı , haftaiçinden planımı yapmıştım: Fırını temizleyecektim. Normalde pek aklıma gelen bir aktivite olmamasına karşın instagramda kıyafet, makyaj ya da takı konusunda olduğum kadar fırın temizliği konusunda da influence oldum. Rossman'ın Domol markasına ait fırın temizleyeceğinin çok iyi olduğunu öğrendim. Bunun üzerine arkadaşımla buluştuğum bir vakitte Rossman'a uğrayarak gerekli teçhizatı edindim.

Beni etkileyen influencerın bu işlemi nasıl yaptığını anlatan storysi yok olduğu için ama neyse ki de şanslı günümde olduğum için bu sefer bir youtuberın videosunu kendime rehber edinerek fırın temizliğimi gerçekleştirdim. Öncelikle fırının içinde her yere sıktım, ardından 1 saat bekledim ve kirler zaten fırın tabanının merkezine toplanmıştı. ARdından güzelce defalarca sildim. Belim koptu sevgili okur. İnanılmaz kir çıktı, ürün gerçekten çok güzel olduğunu gösterdi falan ama belim de koptu. Ya bu işlemi daha sık yapmak lazım galiba fakat ben kendimi gecindirecek kadar temizlik ve yemek ancak yapıyorum, fırın temizlemek lükse giriyor.

Neyse sonuç olarak gerçekten içime sinen bir temizliğin ardından bölüm sonu canavarıyla karşılaştım. "E bu kimyasalı ben arındıramadıysam ya?" Bunun için de fırını cayır cayır boş çalıştırmam gerektiğini öğrendim. Ev ful kimyasal koktu. Midem çok bulandı. İlk kullanışımda da içime sinmedi ama neyse ki koku da yaptığım şeye sinmemiş. Yaptığım şeyle ilgili maceralarımı diğer postta anlatacağım. 

Sevgiler,