Sevgili okur,
Yine düştük buralara. Lütfen yanlış anlama burayı bir
çukur olarak gördüğümden değil; ama ne zaman ben buralara uğrasam bir çukurda
olduğumdan böyle söylüyorum. Kendime bimden sert kapaklı kareli defter de
almıştım günlük yazmak için; fakat ondan çok verim alamadım. Kalemle uzun
yazılar yazarken canım sıkılıyor ve elim ağrıyor bu yüzden sanki ev ödevimi
tamamlıyormuşçasına kısa kesmeye çalışıyorum. Halbuki elimin sayfanın üzerinde
uçarcasına hareket etmesi ve sayfaları doldurması gerekirken, beni motive
etmesi için aldığım kalemler dahi işe yaramıyor ve en 9 Mayıs 2021 günü 17
günlük karantinanın sonunda bir şeyler yazmıştım. Onun sebebi de
arkadaşlarımla hayatta kalmak ve bu süreçte akıl sağlığımızı korurken verimli
olabilmek için bir drive dosyasında günlük yapılması gerekenler listesi
tutuyor, kendi işlerimizi tamamlamaya sadık kalmaya çalışıyorduk. O esnada ben
de bahaneyle günlük yazmayı da bir ödev ve düzen haline getirmeye ve o günleri
kayıt altına almaya gayret ederdim. Nihayetinde, hayatta kaldıktan, gerçekliğe
ve yoğunluğa döndükten sonra defterin kapağının rengini dahi unuttum ve
geçenler 19 Ocak başlığı atıp altına hiçbir şey bile yazmadım. Ama o günü
hatırlıyorum biraz üzgündüm o yüzden öyle oldu. Bir de elim ağrısın ve canım
ekstra sıkılsın istememiştim.
Uzun lafın kısası daha konforlu olduğu için blog işine
geri döndüm. Kendime güzel bir blog yazma atmosferi oluşturdum. Bu arada döndüm
derken, şimdilik yani. Devamı, geleceği ve sürekliliği konusunda kendime hiçbir
söz vermiyorum. Bu yüzden de böylesine güzel zaten.
Sevgili okur beni artık belli konularda tanıdığını
düşünüyorum. Şimdiye kadar tam 235 kelime yazdım ve hiçbir şey anlatmadım. Bu
kelime, 250 kelimelik bir yazma becerileri sınavında kabul edilen limit. Yani
hiç azımsanacak bir miktar değil. Yine de bomboş içerik üretmek bunun bir işe
döndüğü şu zamanlarda hiç de kolay değil.
Bu evi 2020'nin eylül ayında tuttuktan ve içine
taşındıktan sonra evim için aldığım ilk şeylerden biri fotoğrafta görülen minik
mumlardı. Evde sürekli mum yakacağım, en nadide klasik müzik eserlerini ya da
hiç yoktan romantik Fransızca şarkıları arka fonda hafif bir seste her daim
mırıldanarak dinleyeceğim gibi bir sanrıdan muzdaripmişim o zamanlar. Elbette
ben böylesine mod yükseltici ve uğraştırıcı aktivitelere girişmek yerine hiçbir
şey yapmasam bile çok yorgun bitirdiğim günlerde tavanı izleyerek yatmayı
tercih ettiğim için gerçekleşmedi. Hatta mumları çekmeceleri temizlerken
buldum. Şu renkli olanları (daha büyük olanlar. kokuyorlar ve ikea'da
satılıyorlar. Herkesin vardır eminim.) ise gözümün önünde tutuyordum renkli
oldukları ve çokk azıcıkk koku saldıkları için ışık yanarken falan yakıyordum.
En azından işe yarasın diye...
Kadraja kolonyam girmiş. Bahsetmemek olmaz. Kendisi
silver rose markasına ait pudra tazeliği kokusu ve iş yerinde tesadüfen
kokladıktan sonra güzelliğine vurulup girdiğim bütün bimlerde kendisini aramama
sebep olmuş parfümlü kolonya. Sanıyorum ve kendimden biliyorum ki bunu bilen
bilir, bilmediği halde öğrenen de gördüğü yerde stoklar. eşe dosta hediye
etmeye kıyılabilirse sıkça kolonya tüketilen şu zamanlarda çok makbule geçen
bir hediye de olabilir; fakat dediğim gibi kendisini stokta bulabilmek çok zordur. Bim’lerde satılmakta
ve diğer çeşitleri bolca varken kendisi bulunamamaktadır. Farklı semtlerdeki
toplam 12 bim mağazasını gezdikten ve adım sayımı 10.000’e çıkarttıktan sonra
bulabildim. Denk gelenlere tavsiye ederim, hatta sahaflarda basımı tükenmiş
kitap aramanın bir muadili gibi amaçlaştırılmasını öneririm.
Hiçbir şey üzerine 498 kelime ve üç şarkı boyunca konuştuğumuza göre burada vedalaşabiliriz. Ne de olsa gerçekten konuşulması gereken bir konu var mı ondan da emin değilim.
Sevgiler,
Did 'em all