01 Kasım, 2022

Sweet November

 Sevgili Okur,

Bilgisayarımın şarjı oldukça azken ve bir şeyleri aramak üzere bilgisayarımı açmışken belki biraz sohbet ederiz diye düşündüm. 

Hayat pek anlam verilemeyen bir hızda akıp giderken sıklıkla aklıma geliyorsun. Muhtemelen sen öz benliğimle sıkı sıkıya bağlı bir parçam olduğun içindir bu; ama bunun da ötesinde not etmek, kayıt düşmek ihtiyacım da çok oluyor. Genellikle geçmişe mazi diyerek bakıyorum bu postlara ama şimdilerde öyle olmadığı umudumu da çok canlı tutuyorum. 

Günlüğüme bu notları beni daha anlayabileceği şekilde yazıyorum, ama senin ulaşılabilirliğin de satır aralarını okuma becerinden ileri geliyor. Aslında pek de bir şey anlatmayıp seni övüp gereksiz biçimde şımartıyorum belki. Bunun da Freudyen sebepleri olabileceğine dair kimi ufak hislerim var. 

Charles Dickens bir duygu olsaydı şu aralar olup biten, bu duygudan ibaret olurdu.

Sevgiler,

do

07 Ekim, 2022

Marionette ve Luigi bu sefer

Ulan blog, 

Zaten son zamanlarda her gecenin bir sabahı olduğu, her karanlığın çıktığı bir aydınlığın varlığı ve daha da önemlisi Minerva'nın baykuşunun alacakaranlıkta uçtuğu konularını sıklıkla inceledik. 

Bambularımın gelişimi tüm örneklere uyan kesin bir gerçeklik sunuyor. Bu konuyu daha önce Bambu Dostumuz Luigi haftasında işlemiştik; fakat bazı revizyonlar geldi. En temel fark o yazıda Luigi sağdaki Bambu iken güncel versiyonda soldaki. Ve Marionette'in (sağdaki) yeterince gelişim gösteremediğinden dert yanmışken senin de gördüğün gibi kendisi hayata sımsıkı tutunuyor. Bu fotoğraf için elimdeki mümkün olan  prodüksiyonu kullanarak tüm mumları yaktım; fakat onlar yalnızca yıldızların parlaklığını yansıtmak için... 


Sırasıyla Marionette ve Luigi (Şubat, 2022)


Sırasıyla Luigi ve Marionette (Ekim, 2022)

Yukarıdaki öncesi ve sonrası fotoğraflarından belirgin şekilde göreceğin gibi ikisinin gelişimi arasında büyük bir fark kalmadı. Luigi'nin biraz daha az; fakat büyük yapraklı gelişme gösteren olgunluğunu ve Marionette'in çok yapraklı olmasıyla birlikte genç bir fidan olduğunu hatırlatır yeşilliğini dışarıda tutarsak elbette. Arada sırada suyunu yenilediğim bir bitki bakımından beklemediğim maksimum performans olduğunu belirtmeliyim. 

Bilirsin işte sevgili okur, genelde bu emek/performans dengesine ulaşmak çok zordur. Verdiğin emeği almak yerine karşılığında bambunun sararmasını, seni bambu doktorum gibi youtube sayfalarında zaman geçirme ve tedavi aramaya zorlamasını beklersin. Nasıl olduysa bu sefer Murphy sağından kalkmıştı ve kötü gidebilecek her şey iyi gitti. Yine de nazarları bertaraf etmek adına her iki bambunun da yapraklarını kaşıdım. 

Konu her gecenin bir sabahından nerelere geldi yine. En kısa sürede en fazla kelimeyle hiçbir şey anlatmama yarışmasına katıldım sanıyorum ki. Umarım en yakın zamanda altın bambum teslimat noktasına ulaşır.

Sevgiler,
Did 'em all




08 Haziran, 2022

Hamak

 Sevgili günlük,

Biliyorsun ki ideolojimi şekillendirdiğim bazı kırmızı noktalarım var ve bunlardan biri her ne olursa olsun sana hak ettiğin üslupla seslenmem. Bir postta anlatacak çok şey varken bahsetmek istemediğimi söylemiş ve ilk kazamı anlatmıştım. Bugün de ikincisi gerçekleşti. İlkine benzer bir şekilde, garip bir anda ve saçma bir şekilde gerçekleşti. Sonrasında insanlara kendini anlatmak -duran bir araca nasıl çarptığını- en zor kısmı. Beyaz bir arabada kırmızı izler bıraktım. Neticede kırmızı olsun üç kuruş fazla olsun değil midir? 

Elma metaforunu da postların arasında kullandığım zamanlar olmuştu. Onun seni sevmesinin şart olmaması ve bunun için onu suçlayamamanla ilgili olan. O da gittikçe anlamını yitirmeye başladı. 

Bu sefer de böyle olsun.

Bir hamak alıp sallanınca kurtuluruz bunalımdan.

Sevgiler

D

19 Mart, 2022

Où est ma tête?

 Merhaba Sevgili Okur, 

Kayıp olan her parçamın yerine sinir, stres, endişe, kalp çarpıntıları eklendi. Bu sefer güzel bir amaca hizmet etmek yerine bana rahatsızlık vermek için… Bu blogda çoğu zaman günleri geçirmek, sorunları aşmak istediğimi söyledim. Hiç bitmeyen bu temenni kendini gerçekleştiren kehanet misali peşimden gelmeye devam ediyor. 

Şu sıralar ellerim çok kuruyor. Üstelik sipariş verdiğim kremler de asla gelmek bilmiyor. İple çektiğim güzel anılar o kadar güzel değil ve en komik stand uplarda bile ne zaman kimsenin beni göremeyeceği evime döneceğimi düşünüyorum.

Ama bu blogda ne günleri atlattık. Yine başaracağız. Kimi çok kıymetli anıları bekleyecek ve her saniyesinden keyif alacağız. Hiç endişelenme.

Sevgiler,

D.oz

14 Şubat, 2022

14 Şubat 2022

 Sevgili okur merhabalar,

Bugün gelen birkaç tane maile gereğinden fazla uzun cevaplar yazarken yeni bir postun zamanı geldiğini fark ettim. Bugün biraz iyiyim biraz kötü. Hayattaki belirsizliklerin kaybolması iyiyken, yenilerinin ortaya çıkması pek de hoşa  gitmiyor. 

Bir hafta önce birkaç gün sürecek bir periyotta çok fazla kitap okumaya başlamıştım. Aslında bugün bir şeyler okumak için daha uygun bir gün olmasına rağmen geçenlerde gelen atağın ders çalışmamak için yapılan anlamsız hareket olduğunu fark ediyorum şimdilerde. 

Mum falan yakasım bile gelmedi dümdüz çalışıyorum bilgisayar başında. Ama çok da fena bir halde de değiliz. Galiba "Sad birds still fly." lafından etkilendim biraz. 

Bir de bugün galiba bilinçaltıma çok fazla sevgililer günü teması işlediği için akşam "Aşk Tavsiyeleri" filmini izledim. İyi bir romantik komedi izleyicisi olan herkes hangi filme benzediğini bilecektir. Zaten tanıdık gelmeyen hiçbir saniyesi olmadığı ve sürekli dejavu yaşattı için reenkarnasyona bile inandırabilir insanı; fakat romantik komediler zaten böyle değil midir. Başlarda esas kız ve oğlanı tanırız, ortalar romantik sahneler ve aşık olmakla geçer, sonlara doğru araları bozulur, neredeyse ayrılacak gibi olurlar, sonunda da birleşeceklerinden emin olduğumuz için bu kısma çok üzülmeyiz. Sonunda da kavuşurlar. Genelde karşılıklı çabayla ve kimin haklı olduğuna bakmaksızın... Bu blogda erkekler savunulacak değil elbette; fakat başroldeki oğlanın haksız olan taraf olduğundan emin değilim ve esas kızın aşk acısı çeken arkadaşının da olayı böyle kabulleneceğini zannetmiyorum. Film işte çok takılmamak gerek. İzledim bitti. Tıpkı bu yazı gibi...

Sevgiler,

Didisko

09 Şubat, 2022

Bambu dostumuz Luigi

 


Selam sevgili okur,

Sana bambularımı daha önce göstermediğimi fark ettim. Halbuki onlarla çok gurur duyuyor ve onları seviyorum. Aslında sağdakini daha çok seviyorum; çünkü ilk önce onu almıştım. Sonra kendisi bazı sararmalar yaşadı, ben de onu iyileştirmenin yollarını youtube'daki "bambu doktorum" gibi isimlere sahip kanallarda aradım. İşe de yaramış olacak ki sararması durdu ve yaprakları büyümeye devam etti. Sararmanın sebebi hava akımlarına maruz kalmak, üşümek, güneş almamak, bulunduğu yeri sevmemek gibi genel durumlar olabileceği gibi benim bambum örneğinde yer alan tek başına yaşamak ve klasik su bardağında durmak gibi özel durumlar da olabilirmiş. Kendisinin boyu her evde bulunan aşırı klasik ve çatlak olduğu için emekliye ayrılmış su bardağına göre çok uzun olduğu için duvara dayanmadan ayakta da duramıyordu. Bu yüzden bir cumartesi günümü ev ve yaşam mağazalarından birine gitmeye ayırarak kendisine hem arkadaş hem de bakliyat kavanozu aldım. Fil ayaklı vazolar için boyu çok kısa olduğu gibi aranan niteliklerde vazolar da pek maliyetliydi. Ama bakliyat kavanozuna çok yakıştığını düşünüyorum, hem de vazo olmadığına bin şahit lazım. Yalnız, sahipleneli birkaç ay olmasına rağmen yeni arkadaşından çok verim alamıyorum, büyümüyor; ama en azından sararmıyor da. Bu da çiçek bakımı konusunda özgeçmişi pek dolu olmayan benim için yeterli bir şey. Canım sağdaki bambum, ki kısa boylunun adı Mario iken uzun boylunun adı Luigi olmakta, her şeyin en iyisini hak ettiği için kavanozuna renkli taşlar alıp kök salmasına izin vermeyi de düşünüyorum. 

Sana daha önce de Müşterek Dostum Müştak'tan bahsetmiştim. Kendisi bir balıktı ve yine tavsiyeler sonucu kendisine arkadaş sahiplendiğimde kendisini kaybetmiştim. Nazar değmesin Luigi iyi, sağlıklı ve umarım böyle bir sorun da yaşamayacak. 

İşte böyle, bugün canım biraz sıkkındı duran arabaya çarptığım için ve onu anlatmak istemiştim; ama keyifli konular konuştuk, fena da olmadı. 

Sevgiler, Müştak. 

03 Şubat, 2022

Anlık


 

Sevgili okur,

Yine düştük buralara. Lütfen yanlış anlama burayı bir çukur olarak gördüğümden değil; ama ne zaman ben buralara uğrasam bir çukurda olduğumdan böyle söylüyorum. Kendime bimden sert kapaklı kareli defter de almıştım günlük yazmak için; fakat ondan çok verim alamadım. Kalemle uzun yazılar yazarken canım sıkılıyor ve elim ağrıyor bu yüzden sanki ev ödevimi tamamlıyormuşçasına kısa kesmeye çalışıyorum. Halbuki elimin sayfanın üzerinde uçarcasına hareket etmesi ve sayfaları doldurması gerekirken, beni motive etmesi için aldığım kalemler dahi işe yaramıyor ve en 9 Mayıs 2021 günü 17 günlük karantinanın sonunda  bir şeyler yazmıştım. Onun sebebi de arkadaşlarımla hayatta kalmak ve bu süreçte akıl sağlığımızı korurken verimli olabilmek için bir drive dosyasında günlük yapılması gerekenler listesi tutuyor, kendi işlerimizi tamamlamaya sadık kalmaya çalışıyorduk. O esnada ben de bahaneyle günlük yazmayı da bir ödev ve düzen haline getirmeye ve o günleri kayıt altına almaya gayret ederdim. Nihayetinde, hayatta kaldıktan, gerçekliğe ve yoğunluğa döndükten sonra defterin kapağının rengini dahi unuttum ve geçenler 19 Ocak başlığı atıp altına hiçbir şey bile yazmadım. Ama o günü hatırlıyorum biraz üzgündüm o yüzden öyle oldu. Bir de elim ağrısın ve canım ekstra sıkılsın istememiştim. 

Uzun lafın kısası daha konforlu olduğu için blog işine geri döndüm. Kendime güzel bir blog yazma atmosferi oluşturdum. Bu arada döndüm derken, şimdilik yani. Devamı, geleceği ve sürekliliği konusunda kendime hiçbir söz vermiyorum. Bu yüzden de böylesine güzel zaten.

Sevgili okur beni artık belli konularda tanıdığını düşünüyorum. Şimdiye kadar tam 235 kelime yazdım ve hiçbir şey anlatmadım. Bu kelime, 250 kelimelik bir yazma becerileri sınavında kabul edilen limit. Yani hiç azımsanacak bir miktar değil. Yine de bomboş içerik üretmek bunun bir işe döndüğü şu zamanlarda hiç de kolay değil. 

Bu evi 2020'nin eylül ayında tuttuktan ve içine taşındıktan sonra evim için aldığım ilk şeylerden biri fotoğrafta görülen minik mumlardı. Evde sürekli mum yakacağım, en nadide klasik müzik eserlerini ya da hiç yoktan romantik Fransızca şarkıları arka fonda hafif bir seste her daim mırıldanarak dinleyeceğim gibi bir sanrıdan muzdaripmişim o zamanlar. Elbette ben böylesine mod yükseltici ve uğraştırıcı aktivitelere girişmek yerine hiçbir şey yapmasam bile çok yorgun bitirdiğim günlerde tavanı izleyerek yatmayı tercih ettiğim için gerçekleşmedi. Hatta mumları çekmeceleri temizlerken buldum. Şu renkli olanları (daha büyük olanlar. kokuyorlar ve ikea'da satılıyorlar. Herkesin vardır eminim.) ise gözümün önünde tutuyordum renkli oldukları ve çokk azıcıkk koku saldıkları için ışık yanarken falan yakıyordum. En azından işe yarasın diye... 

Kadraja kolonyam girmiş. Bahsetmemek olmaz. Kendisi silver rose markasına ait pudra tazeliği kokusu ve iş yerinde tesadüfen kokladıktan sonra güzelliğine vurulup girdiğim bütün bimlerde kendisini aramama sebep olmuş parfümlü kolonya. Sanıyorum ve kendimden biliyorum ki bunu bilen bilir, bilmediği halde öğrenen de gördüğü yerde stoklar. eşe dosta hediye etmeye kıyılabilirse sıkça kolonya tüketilen şu zamanlarda çok makbule geçen bir hediye de olabilir; fakat dediğim gibi kendisini stokta bulabilmek çok zordur. Bim’lerde satılmakta ve diğer çeşitleri bolca varken kendisi bulunamamaktadır. Farklı semtlerdeki toplam 12 bim mağazasını gezdikten ve adım sayımı 10.000’e çıkarttıktan sonra bulabildim. Denk gelenlere tavsiye ederim, hatta sahaflarda basımı tükenmiş kitap aramanın bir muadili gibi amaçlaştırılmasını öneririm.

Hiçbir şey üzerine 498 kelime ve üç şarkı boyunca konuştuğumuza göre burada vedalaşabiliriz. Ne de olsa gerçekten konuşulması gereken bir konu var mı ondan da emin değilim.

Sevgiler,

Did 'em all