25 Ağustos, 2021

 Peş peşe yayımladığım iki postu, bir hikayenin devamı olarak 2018 yılında yazmıştım. Neden yazdığımı ve neden yayımlamadığımı hatırlıyorum. Aradan yıllar geçmiş ve ben benzer zamanları yeniden yaşarken, geçmişin de blogumda yer almasını istediğimi fark ettim. Tıpkı bugünlerin de kendine yer bulmasını istediğim gibi. 

Artık o zamanlardakine denk içli cümleler kuramıyor, özenmek için enerji bulamıyorum. Ya da basitçe yapamıyorumdur bilemiyorum ki. Yaşanan her şey insanı biraz etkilediyse eğer, belki de benim umutlarımı değiştirmiştir. 

Gereksiz bir kişisel gelişim kitabı okuma ihtiyacındayım. Anlamak, anlamlandırmak ve önlemek istiyorum. 

Uzun zamandır buralarda değildim. Kendimi dinleyip duygularımı süzemedim ki. Çoğunu bastırdıklarım şimdi korkutucu bir yoğunlukta gün yüzüne çıkıyor. Savunmasız kalmak, ipleri elimden kaçırmak tehlikesi yaşıyorum. Bu sefer buna asla izin vermeyeceğimi biliyorum.

Tarih bizi isyancı olarak ansa da devrime soyunmaya; fakat elmayı da suçlamaya devam.

Sevgiler

D

Geçmişe mazi derken

En kötüsü de ne biliyor musun?


O Arka Bahçe’de camlara yaslanırken ne derece büyük bir ilgiye mazhar olarak önemsendiğinin hiç mi hiç farkında değildir. Ellerinin teki cebinde, karşısındaki kiremitlere oturan arkadaşını dinlerken, monologu bir diyaloga dönüştürürken, yanından geçen köpeğin başını sözünü hiç kesmeden okşayıp bahçeye bir bakış, kahveden bir yudum ritüeline devam ederken etrafından onu soyutlayan bir hare varmışçasına kayıtsız kalışı mı en kötüsü yoksa gözünü ara sıra bahçede gezdirip bir çift yeşil gözle kısa buluşmalarındaki samimiyet mi hiç anlayamadım.


Bilen bilir, dünyada yeşil gözlü insan sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Göz renginin yeşil olduğunu söyleyen; fakat aslında ela göz rengine sahip insan sayısı ise saymakla bitmez. Bunların ise ne idari yargıyla ne de konumuzla bir ilgisi var.


Anlayamadığım bir diğer nokta, okula diye evden çıkıyorsun, dönemin en zevkli ve zor dersine doğru yol alıyorsun. Tamam buraya kadar olan kısmı anlıyorum; fakat anlayamadığım esas nokta nasıl oluyor da tüm bankları tanıdık yüzlerle dolu bahçe bir anda, sırf o gün, o saatte aynı makineden çıkmış kalitesiz kahveyi yudumlarken gözleriniz buluştu diye anlam kazanabiliyor? Ne var yani o sırtını dayadığı camdan uzaklaşıp karşıdaki banka oturduysa? Neden şimdi? Romantik bir bakışla bu, “şimdi olmalıydı.” anlamı taşıyabilir ve “şimdi olduysa sebebi vardır.” sonucu da çıkabilir; fakat romantizme dair inançlarım ev arkadaşımın “aşk, ayak oyunlarından ibarettir ve iyi dans eden kazanır.” dediği gün ölü doğdu. Oysa ben iyi derecede bachata bilirdim.


Bunun bir öykü olmasını bekliyordum. Eh, öykü yalnızca içsel çekişmelerden değil bir miktar aksiyondan da doğacağına göre, yıllarca tanışılmayan biriyle tanışmanın yollarını bulup kendi hikayeni yazmak gerek. Vita activa ve tembellik hakkını aynı anda savunan bir insan olarak daima hikaye yazarının baş kahraman olduğuna inandım. Masallar ve toplumsal cinsiyetle ilgili yazılmış bir seminer ödevim de vardı; fakat sanırım bu da ne idari yargıyla ne de konumuzla ilgili.





Uykudan Sonrası

Bir söz düştü aklıma. Nerede okudum, yoksa bir şarkı sözü müydü şu anda hatırlayamıyorum; fakat "Bir hikayenin başkahramanı olduğunu düşün ve her gece o hikayenin sona erdiğini... Hikayenden memnun musun?" minvalinde bir şeyler anlatmak istediğine eminim. Bir hikayenin kahramanı olsaydım ilahi bakış açısı kullanan yazar benim için nasıl bir anlatım yapardı, iç çekişmelerimi nasıl yazardı ve yolda yürürken benim  görüp her biri hakkında öznel fikirler edindiğim yan kahramanlar hakkında o ne düşünürdü öteden beri merak etmekten kendimi alamamışımdır. Bu yüzden havanın karardığı saatlerde perdesi açık evlerin manzaralarını izleyerek yürümekten keyif alırım. Kimisi ışıkları kapalı maç izler ve halıda oyuncaklar vardır, kimisi sabahtan serdiği çamaşırları katlar ve o an kafasından geçen binbir düşünce yüzüne yansır. Her ne şekildeyse de, maç izleyen beyefendinin içeride uyuyan bebeğinin varlığı benim içimi ısıtır. Bu yüzden sokaklarda yürürken ilahi bakış açısı kafamın içine yerleşir ve kafamda "live" hikayeler yazmaktan kendimi alamam.


Yine böyle bir gün yanımdan geçenlere hikayeler  yazıyor, pek de ilgimi çekmeyen birtakım bilgiler öğrenmek üzere gittiğim dersten zihnimi uzaklaştırıyordum. Yanından geçtiğim evsiz için pek dikkate değer gelmemiş olmalıyım ki, kafasını ilk çeviren o oldu. Şemsiyeli kadın telefonundan başını kaldırmadığı için onu izleyen beni fark etmedi ve hatta koşturarak oyun oynayan köpekler oyunlarına o kadar dalmıştı ki bana çarpmaktan son anda kurtularak aksi yöne koşmaya devam etti. Bir şaman ayini esnasında yanında olur ve kendine özgü melodisini dinleyerek diğer boyuta yükselirseniz odada bir şahinin kanat çırptığına yemin edebilirsiniz. Ben de o yokuşta bir hikayenin kahramanı olduğuma yemin edebilirdim. Botların ağırlığı mıydı yavaşlatan, arka bahçenin heyecanla karışık kasveti miydi pek çözemediğim için, zaman akmayacak derecede ilerler olmuştu.


Kulaklığımdan yükselen müzik hislerimi, heyecanımı, bıkkınlığımı, düşüncelerimi kontrol ediyordu. Hareketli bir parça, biraz umut demekti.


Balkonlarında çiçekli saksıların yer ettiği ve görünen tek rengin gökyüzünün mavisi olmadığı bir yer hayal ediyorum. Fotoğrafta görülüp ait hissedilen yer, her zaman gidilmek istenen, asla gidilemeyecek bile olsa hayal etmenin mutlu etmeye yettiği bir yer… Yüksek ökçeli ayakkabıları ve günlük elbiseleriyle sokakta yürüyen kadınlar, onlara eşlik eden centilmen beyefendiler ve konuştukları, insanın içini ılıtan onlarca konuyu düşünüyorum.


Kimi zamanlarda, okuyup zihnimde canlandırdığım ve kendimi sokaklarında hayal ettiğim şehirler var. İnsanlar beni göremiyor, yalnızca izleyiciyim. Beyaz tokalı kadının tokasını saçlarından çıkarırsam bunun sorumlusu rüzgâr olur ve kırmızı elbisesinin etekleri havalanırsa mahallenin yaramaz çocukları ikaz edilir. Yanından geçen beyin dudaklarındaki hafif kıvrım, çocukluğunda bakkaldan bir yerine iki sakız alırken yüzünde oluşan muzip gülümseme kadar masum. Hikâyesi için ne kadar önemli olduğunu bilmeden kendini görünmez hissettiğinden yakınan tüm o insanların aksine tam bir sessizlik hali isteğim. Belki bu işe manavın elmalarını yuvarlayarak başlar, ardından Raskolnikov’un baltasını saklayarak devam ederim. Zannediyorum ki yazarların isteyeceği türden bir okur düşüncesi değil buradaki; fakat zaten gerçekleştiremeyeceğim bu isteğimi hayale de mani olamam ya.


Bir diğer mesele, cevaplanmamış sorular. Örneğin yazar eski divanına oturmuş örgü ören kadının gelecek ay ziyaretine beklediği oğlunu mu yoksa beş dakika önce kedisinin döktüğü süt tenceresini mi düşündüğünü bilmediğini söylerken ne derece samimidir? Genç delikanlının katili yaşlı kadın değil diye, kapısından her gün gürültüyle geçen çocuğu öldürmeyi asla düşünmediğini söyleyebilir miyiz? Yazarın, yaşlı kadını korumak adına düşüncelerinin bir belirsizlik havuzu olduğunu söylemesine ne kadar inanabiliriz? Cevabından asla emin olamayacağımız soru budur bence. Çünkü ben yazar bizim kafamızı üç yılda bir ziyarete gelen hayırsız oğulla oyalarken, ihtiyarın, genci öldürüp kuyuya atma düşüncesi beslediğini ve bunu hikâyeye veya yazara duyduğu saygıdan yapmadığı kuşkusunu taşıyorum.


Her neyse, bunların konumuzla pek de ilgisi yok zaten. Yalnızca aklıma geldi işte. Müzikten midir nedir. Konumuza dönelim.


Arka bahçe öyle bir yer ki, eğer bir"Mutlu anlar ajanda"nızvarsa, her gün yazabileceğiniz güzel bir anınız bulunur: "Bugün dersten sonra saatlerce arka bahçede oturduk.", "Bugün derse gitmedim ve saatlerce arka bahçede oturdum.", "Bugün kütüphanede ders çalışıyordum ve arka bahçede Tülin'le karşılaştık."Örnekler yaratıcılığınıza ve kişisel günlüğünüzde dahi kullandığınız edebi seviyeye bağlı olarak çeşitlendirilebilir. Ve arka bahçeye asıl anlamını veren, her hareketini izlemekten keyif aldığınız birilerinin olmasıdır. Çiçekli kiremit sütunlara oturup bacak bacak üstüne atışını, böyle oturmaktan rahatsız olduğu için ayağa kalkıp camlara yaslanışını, konunun devamını anlatması için arkadaşının kolunu belli belirsiz dürtmesini dahi kayda değer buluyorsanız birinin, elbette arka bahçede saatlerEinstein'ın Genel Görelilik Kuramı'na pek de önemli olmayan kanıtlar sunan örnekleme dönüşür.


Hiç değişmeyen bir rutini var. Derse geldiği günler bellidir. Derse geldiği günler arka bahçeye ders saatinden çok önce geleceği bellidir. Etrafındaki arkadaşları, birkaç gün tahta banklarda zaman geçirdiğiniz zaman size dahi tanıdıklaşır. Eğer dinlediği şey yüzünü güldürmüşse kafasını onaylar sallayışı ya da bazen duyduklarından hoşnut olmamış olacak ki kaşlarının yukarı kalkışı, -böyle anlarda cevapsız kalıp içindeki eleştirileri kendine saklar- ve bazen içinden gelen, tutamadığı o kahkaha sürprizlerle dolu değil, gözlemcisi için beklenendir.


Herkesin ismi olmaz. Bazılarını, zihnine kazınan siluetiyle hatırlarsın. Çoğu zaman çiçekli sütunlarda, eğer o gün şanslıysa tahta banklarda ve nadiren ön sıralarda... İşin zevkli olan kısmı da belki de bu hikaye yazma süreci, kendiliğinden geçmiş ve gelecek uydurma, ona kendi yakıştırdığın bir ismi koyma...


Eh, her zaman pek de kolay olmaz ya...

15 Mayıs, 2021

Karantina Gün 16

 Merhaba Sevgili Okur, 

Ders çalışmamak için bugün de kendimi ev işlerine ve temizliğe verdim. Aslına bakarsan yaptığım gözle görülür bir şey de yok. Bulaşıkları kaldırdım, nevresimleri değiştirip kirlileri yıkadım, çamaşırları toplayıp yerleştirdim derken ev biraz toparlandı tamam ama benim temizlik anlayışıma uyan somut bir şey yapmadım. Bilirsin ya işte kimyasallarla birtakım şeyler yaparız. Çamaşır suyundan zehirlenme tehlikesi geçirmek; ama evin pir pak olması gibi şeyleri kastediyorum. Yine de bugün biraz çamaşır suyuyla uğraşmayı ve yarın da sil süpür işlerini halletmeyi planlıyorum.

Ama evin işi bununla kalmıyor ki. Faturası ve kirası da var. Faturaları birkaç gün önce internet bankacılığından ödemiş ve oturduğum yerden yüklü bir miktarı harcamıştım. Online alışveriş yapmaya kalksam o meblağda almaya bir şey bulamam. Yine de mecbur ödenecekti madem aradan çıkıverdi işte. Bir diğer işlem olan kira ödemesi için de bankaya gitmem gerekti. Kirayı çıkar, faturaları öde, o bankadan bu bankaya işlem yap filan derken bir sonraki maaş gününü hesaplarken buldum kendimi.

Bir evin tüm ihtiyaçlarını, masraflarını bir kişinin halletmesi çok zor işmiş. Bir şey bittiğinde senin için alan birisi bile yok. Her şeyi düşünmek gerekiyor. Bunun üzerine markete de ben gittim hiç yorulmamışım gibi. Neyse ya napalım en azından çalışmaktan uzak kaldım bu sürede.

Ama artık inkar edemeyeceğim bir şekilde bilgisayarın başına oturmak zorundayım. Bu sefer de blog yazdım işte çok gerekliydi çünkü bu anlattıklarımı kaydetmem. 

Şimdilik bu kadar, muhtemelen sıkıldığımda yine kaçmak için burayı güncellerim.

Sevgiler 

14 Mayıs, 2021

Karantina Gün 15

 Merhaba Sevgili Okur,

17 günlük tam kapanmanın 15. günündeyiz. Kapanma haberini ilk aldığımda büyük bir panik yaşamış, bugünler nasıl geçecek, on yedi gün boyunca bir evde kalarak akıl sağlığımı nasıl koruyacağım diye büyük endişeler yaşamıştım. İlk haftayı müthiş bir şekilde, sabahtan derslerime katıldığım ve sonrasında geceye kadar ders çalıştığım bir verimlilikte geçirdim. Bayram tatilinin araya girip derslere ve işlere resmi anlamda ara verilmesiyle ben de bir miktar verim kaybı yaşadım. Aslında aksi olması gerekirken, derslere girmek ve rutin işleri gerçekleştirmek zamanımı çok daha verimli ve disiplinli kullanmamı sağlıyor. Bunu bu karantinadan önce de fark etmiştim. 17. günde defterime günlük yazmayı ve kalan iki günü gerçekten ciddi çalışarak geçirmeyi düşünüyorum; çünkü yeni ortaya çıkan süreli birtakım işlerim var.

Bu süreçte pek çok iş bitirdim, literatür taradım, bolca Fukuşima, 2011 Japonya Depremi ve Afganistan Belgeseli izledim. Bir yarışmaya katıldım. Fransızca video ödevimi hazırladım. Haftada bir kez günlük yazdım. Mutfağın yarısının dolaplarını temizledim ve düzenli olarak temizlik yaptım. Düzenli olarak Leslie yapamadım, yürüyüş de yapamadım, markete bile 4-5 günde bir çıktım. 

Bunun yanında karantinanın son bulmasından memnun muyum, yoksa böyle yaşamaya alıştım mı bilmiyorum. Alışmış gibiyim. Ama kararsızım da. Bayramın ilk gününü evde geçirmek pek bayıldığım bir olay olmadı zira. Üstüne akşam başlayan, geceye kadar devam eden ve sabaha karşı ancak uyumama müsaade eden bir mide ağrısı yaşadım. Bunu yaşarken kafamdan pek çok ihtimal geçti elbette:

1. Mide kanseri mi oldum?

2. Gıda zehirlenmesi mi yaşıyorum? (3 gün önce yaptığım ve içinde yumurta bulunan mücverden şüphelendim.)

3. Bir şeye stres mi yapıyorum?

Elbette bir cevap bulamadım. Tek bildiğim gıda zehirlenmesi belirtilerinin çoğunu barındırıyordum; fakat bir tanecik mücverin içindeki eser miktarda yumurtanın dünyada cehennemi yaratabileceğine de şüpheyle yaklaşıyorum. 

Sabah uykusuz bir şekilde uyandığımdaysa mide ağrımın geçtiğini fark ettim ve bir süre kendimi sorguladım. Dün o kadar gerçekti ve bütün geceyi zehir etmişti ve geç saatlere kadar uyumamıştım ki geçmiş olmasına çok şaşırdım. Acaba rüya mı gördüm, yok muydu gibi bir sorgulama bile yaşadım. Yeniden nüksetmesinden çok endişe ettiğim ve sanki hafif bir karın ağrısıyla yoklar gibi olduğu için de tüm günü temkinli geçirdim. Kendime gelmem ve güne başlamam ikiyi bulmuştu. Sonrasında bugün halledilmesi gereken iki işi tamamladım. Şimdi ise haftasonu üzerinde çalışmam gereken konuya bakacağım.

Üzücü bir geceydi. Hem ağrılıydı hem de yalnız başımaydım. Böyle anlarda insan yalnızken daha iyi hasta oluyor, öteki türlü bir de annemlere belli etmeyeyim telaşında oluyorum; fakat birinin hal hatır sormasını da arıyor insan. Mesela bu olaydan yine kimseye bahsetmedim üzülmesinler diye; kendi kendime cehennem gibi bir gece geçirmiş oldum ve kimse (bilmediği için) geçmiş olsun bile demedi.

Pazartesi günü dışarı çıkıp iki insan görecek ve işe gidecek olmak gerçekten güzel. Tek kötü yanı Fransızca derslerin de yeniden başlaması ve benim istediğim derecede Fransızca çalışmamış olmam. Bir de üstüne yeterlilik sınavı iyice yaklaşıyor. Pazartesi sabah erkenden uyanıp derse girmeye henüz hazır değilim, haftasonu buna da kendimi hazırlayacağım.

Özet olarak, bu süreci fena geçirmiyorum. Şimdi standart haftasonumuza başlayacağız. Yarın temizlik yapacağım ve evi haftaiçine hazırlayacağım. Ardından yeni normal bir düzene atım atacağız.

Sevgiler

08 Mayıs, 2021

Karantina Gün 9

Sevgili Okur,

Yine müthiş harika bir gün yaşıyoruz. Aslında sabah öyle değildi. Kendimi motive etmekte zorlanmaya başladım; fakat meğer hala yapabiliyormuşum. Şimdilik. 

Sabah beklediğimden geç bir saatte uyandıktan sonra (alarmsız uyandım çünkü bugün cumartesi) kendime gelmeye çalışırken saat öğlen oldu. Aynı hızda güne devam edersem hiçbir planımı yetiştiremeyeceğimi fark ettim ve işe el atarak kendimi zorlayarak güne asıl o zaman başladım.

Önce akşamdan kalan bulaşıkları yıkadım. Ardından güllaç yaptım ve bu esnada çıkan bulaşıkları yıkadım. Bir saat içinde iki kez bulaşık yıkamıştım ve bu artık “her şeyi yaparım” demekti. Markete gidip eksikleri aldım, eve geldiğimde ise tüm hızla tuvalet banyoyu yıkayıp evi silip süpürüp toz aldım, akşam yemeğini hazırladım ve yine bulaşık yıkadım. (6 saat içinde 3. Bulaşık) Ayrıca bu sürecin ortasında bir yerlerde birkaç mutfak dolabı düzelttim. Geçen postumda bahsetmiştim, benim daha önceden anlamadığım bir biçimde gerekli bir ev işi. Tamamı bitmedi. Yarın ya da önümüzdeki günlerde devam ederim. 

Tam artık akşamüstü uykusuna hazır olduğumu düşünürken; fakat ev hanımlığı haricindeki işlerim için hiçbir şey yapmamışken, arkadaşımdan gelen skype teklifi ile bilgisayar başına geçtim ve iki saat aralıksız çalışarak günlük hedeflerimi tamamlamış oldum. İtiraf edeyim, iki saat çok verimli bir şekilde çalışmış olsam da günlük hedeflerim çok da ağır değildi. İki saatte bitebildi işte sen hesap et. Temizlik ve akademik işlerimi 7 saatte tamamlayabildim. Genelde daha ağır programlar yapıyor ve sonra yetiştirmek için strese giriyorum, sanki ödev teslimim ya da sınavım varmış gibi.

Yine de fena olmayan bir gündü. Dinlenebilmek de önemli.

Ayrıca kendime güzel bir yatırım yaparak çok da pahalı olmayan bir hoparlör almıştım, Bugün geldi. Uzun zamandır arkadaşlarımla olduğum zamanlar haricinde müzik dinlemezken, bugün tüm gün podcast ve müzik dinledim. Ayrıca bulaşık yıkarken ya da kettle kaynarken duyması çok daha kolay. Kendime iyi davrandım resmen bugün.

Zihinsel olmasa da fiziksel olarak çok yorgunum. Akşamın kalanında yalnızca bir şey izleyeceğim. 

Sevgiler

02 Mayıs, 2021

Karantina Gün 3 - 20:13

Bulaşıkları yıkadım. Akşam yemeğinin ardından bulaşıkları yıkamak kadar iyi hissettiren bir aktivite yok. Akşam bulaşıklarını yıkamak zorunda olmak kadar da kötü hissettiren bir aktivite yok. Aynı yemeği birkaç gün sürekli yemekten çok fazla hoşlanmadığım için yemeklerime bir ya da iki öğün için hazırlıyorum. Burada harcadığım zaman ve enerji bir yana, mutfak dolaplarımdaki tüm gereçleri kullanmak en kötüsü. Çünkü yemeği 2 öğünlük yapmak ile 10 öğünlük yapmak arasında eşya kullanımı açısından hiçbir fark yok. Bu da daha sık aralıklarla bütün mutfak dolaplarındaki malzemeye yıkamak gibi bir anlama geliyor. O yüzden bulaşıkları yıkamış olmanın rahatlığını çok seviyorum. Genelde günde bir kez akşamları yıkadığım için de tüm günün bulaşığı birikmiş oluyor.

Bir ara da mutfak dolaplarını temizlemek gibi bir isteğim var karantina süresince. Önceden anlam veremediğim bir işti, sanki kendine iş yaratmak gibi gelirdi hatta; fakat bir evin sorumluluğunu üstlendiğimden beri gerekliliğini de gözlemlemiş oldum. 

Henüz nedenini tam olarak kestiremediğim bir biçimde günlük planlarımı gerçekleştirmekte zorlanıyorum. Ya bitmiyor, ya da yatmadan önceye ancak yetiştirebiliyorum. Günümü verimsiz mi kullanıyorum yoksa kendime gereğinden fazla iş mi yüklüyorum henüz çözemedim. 

Örneğin şu anda on ikiye kadar aralıksız çalışsam ancak bitirebileceğim kadar iş var kafamda. Muhtemelen bir tanesini eleyeceğim ve mola da vereceğim, böylece 11 gibi bitiririm diye düşünüyorum. Bugünün okunmayan makalesi de  yarına kalmış olacak; fakat yarın zaten hem iş hem okul günü olduğu için hali hazırda bir yoğunluk var. Yine de fena gitmiyorum. Zira tam bir strateji hatası olarak kendime el atarisi aldım. Retro olanlardan. Eğer kendime hedefler koymazsam tüm günüm onun başında da geçebilirdi. Şansa yaşıyoruz.

Yıllar sonra tekrar Küçük Prens'i okuyorum, hazırlamam gereken bir ödev için. Oldukça ilgi çekici geldi. Başka şeylere de vakit bırakabilmek için bölerek okuyorum; fakat günümün en zevkli kısımlarından biri oldu. Yarın da biter zaten. Yazarın bir başka kitabına geçeceğim. Bakalım nasılmış.

Aslında okumak istediğim bambaşka, idari yargı konusunda bir kitap var; fakat sıra asla gelmiyor. Keşke şu karantinaya sıkıştırabilseydim. Belki işlerden kendime bir boş gün yaratıp tüm günümü biraz ilerlemeye, en azından onu okuma isteğimi azaltmaya verebilirim. 

Öyle işte, şimdi yine çalışmaya devam edecek, belki arkadaşlarımla zoom'da görüşeceğim ve bir günü daha bitirmiş olacağız. 

Önümüzdeki hafta neler getirecek görelim bakalım.

Sevgiler

30 Nisan, 2021

Karantina - Gün 1



 Merhaba Sevgili Okur,

Maalesef bir önceki postumda kendime verdiğim haftada iki kez Fransızca günlük yazma hedefimden fersah fersah uzağım. Yazmaya dair küçük ödevlerimi (az puanlı olanlar) dahi yapmıyorum. Ödeve de "vaktim yok yapamıyorum." bahanesi sunulmaz; ama öyle de biraz. Hazirandaki yeterlilik sınavına anlatayım gerçi bunları. 

Ama, 17 günlük bir kapanmaya girdik. Kendime aşırı yüklenerek kişisel gelişme hedefim yok; fakat bu süreçte ihmal ettiğim Fransızca çalışmalarıma biraz ağırlık vermeye çalışacağım. Eminim yeterlilik için faydalı olacaktır. Bir Drive dosyamız var birkaç arkadaşımla, birbirimizi tüm gün boyunca Youtube, Netflix veya gündüz kuşağı (ders çalışmamak için yapılan anlamsız bir hareket olarak hepsi çok cazip görünüyor) bataklığına düşmemek asıl hedef. 19 Mayıs'ta teslim etmem gereken bir Fransızca video ödevim var, ki bu 17 gün sıkı çalışma fırsatıyla ancak tamamlayabileceğim gibi. Biriken işleri bitirmek için güzel bir dönem olduğuna kendimi ikna etmeye çalışıyorum. Zira bir evde tek başına on yedi gün boyunca yaşama fikri bazı zamanlar bunaltıcı, yorucu, korkutucu gelebiliyor, burada sayamadığım pek çok olumsuz duyguyu hesaba katmıyorum bile. 

Kişisel günlük defterime de yazmak istiyorum; fakat oraya her zaman yazabileceğimi sanmıyorum ve yazdığımda da sayfalarca, tüm detayıyla anlatamıyorum. Buraya da kaydetmek bu yüzden faydalı olacaktır diye düşünüyorum. 


Öncelikle hedefim karantinaya temiz bir evde girmek olduğu ve ev geçen haftanın yoğunluğundan dolayı oldukça dağınık olduğu için, güne temizlik ile başladım. Bulaşıklar zaten her gün bir ya da iki kez yıkanan ve yaklaşık yirmişer dakika isteyen bir ev işi. Onu her gün yapmak gerekiyor. Bir de yemek yapmak gerekiyor her gün, ki inanılmaz ama doğru bir klişe olarak yemek yapmaktan çok ne yapacağına karar vermek yoruyor insanı. Yine de bir şekilde halletmeye çalışacağım. Dönem dönem kendime birkaç günlük yemek listeleri çıkarmak ve bu düşünme işinden kurtulmak istesem de bir zorunluluk gibi görünmeye başladığı yerde insanın canı ertesi günün yemeğini filan çekiyor. Belki birkaç alternatif belirlemek günleri planlamaktan daha mantıklı olabilir. Ama buna da yeterince vaktim var, en azından şu süreçte. 

Tezle ilgili çalışmak, bir diğer hedefim. Buna çok da ihtiyacım var; fakat saha araştırması değil, ancak teorik kısımda kalabileceğim bu konuda. Planlarımı biraz değiştirmem gerekiyor ve biraz nahoş bir durum, ama sağlık olsun demekten başka çare yok son bir yıldır her olumsuz durumla karşılaşmamızda yaptığımız gibi. 

Henüz başında olduğumuz için iyi bir gün oldu diyebilirim, sanki geçen haftaki 23 Nisan ve peşinden gelen haftasonu gibi geliyor bu üç gün. 4. günden itibaren başlar bir şeyler değişmeye. Ama bu da geçer. (herhalde)

Öyle işte sevgili okur, söz vermiyorum valla artık, yarın yazmayı planlasam da canımın isteme durumunu kestiremediğim için bir şey diyemiyorum. Yine de bir aralık görüşeceğiz.

O zamana dek kendine iyi bak. 


08 Mart, 2021

Bienvenue dans une nouvelle série: Mes aventures en Français

J'essaye comme elle. Oui, les doigts appartiennent à une femme.
 

Bonjour,

J'ai commencé une nouvelle semaine. Je n'ai sais pas la reason mais je me sens mal. Peut-être que pour la reason ma plante est fanée alors que je l'ai arrosé. J'èspere que je pourrai sauver sa vie.

Ce n'est pas une bonne idée d'ècrire un blog en Français avec ma pauvre langue compétence. Mais, c'est une nouvelle défi pour achéve par semaine. J'ècrirai encore en Turc quelquefoi; mais pas souvent, parce que j'ècris plus rare dans cette blog.

Aujord'hui est Lundi, la premier journée de semain. J'ai beaucoup des devoirs pour demain. Je veux les commencer après cette l'ecriture. Je ferai mes exercixes sur le futur simple, j'ècrirai un essay à propos de l'itulisation de smart phone moins. Je pense que c'est tout pour le Français. D'autre part, je besoin de faire mes travaux. 

Je suis au travailler en ce moment. J'irai chez moi à 5heure. Peut-être que je visiterai mon ami mais je n'est pas sûr. Elle pourrait travailler la nuit. Si pas, je vais aller chez elle. (J'ai itulisé le futur proche parce que la nuit est proche.) 

Voilà! C'est tout l'instant.

À mercredi prochain, dans la deuxième journée de défi.

Bisous