23:02
Naneli ve misket limonlu ice tea içiyorum. Tadı hiç sevmediğim nane limona benziyor. Alırken ne düşünüyordum ki?
10 Eylül, 2016
06 Eylül, 2016
Yurdumuzdan çile manzaraları
Sevgili okur,
Bilinmezlerle dolu, vahşi hayvanlar ve zehirli otlarla sarılı tehlike bir ormanı aratmayan yurt yolculuğuma çok az kaldığı için depresyon gibi bir şeye girdim. İronik de olsa, bunu en son yurttan ve Ankara'dan ayrılacağım zaman, haziran sonlarında hissetmiştim. Bol bol yatakta dizi-film izliyor, yangın merdiveninde müzik dinliyor, yurttan çıkmıyordum. Şimdi ise evden çıkmıyor, gündüz kuşağından bir programı -ismini yazmaya elim gitmiyor, kimsenin o ismi arama motoruna yazdığunda bloguma ulaşmasını istemem, nihayetinde burası bir fashion instablogu değil- internetten üst üste izliyorum. Bugün sanırım 3 bölüm izlediğim için beynim pelte kıvamını aldı, konuşmam ve kullandığım kelimeler değişti. Neredeyse bağlaçlardan önce kullanılan noktalı virgülü kullanmayı unutacağım!
Geçen yıl yurdun ilk günlerinde yurdun konforu fazla geldiği için ailemi Ankara'ya çağırıp yurttan ayrılma planlaı yapıyordum, sonradan bu fikirden kilometrelerce uzağa gitmemi sağlayan güzel şeyler yaşadım; fakat aynı korkular yeniden gün yüzüne çıktı. Tek tesellim zorluklar da yaşanacak olsa, kısa sürecek olması. Bu yüzden okul dönemine başlamak için bir yandan sabırsızlanıyor da olsam, ayaklarım geri geri gideceğe benziyor. Umarım bu yıl da yurttan yana her şey yolunda gider ve ayrıldığıma üzülürüm.
Anlatınca biraz ferahladım sanki.
Bilinmezlerle dolu, vahşi hayvanlar ve zehirli otlarla sarılı tehlike bir ormanı aratmayan yurt yolculuğuma çok az kaldığı için depresyon gibi bir şeye girdim. İronik de olsa, bunu en son yurttan ve Ankara'dan ayrılacağım zaman, haziran sonlarında hissetmiştim. Bol bol yatakta dizi-film izliyor, yangın merdiveninde müzik dinliyor, yurttan çıkmıyordum. Şimdi ise evden çıkmıyor, gündüz kuşağından bir programı -ismini yazmaya elim gitmiyor, kimsenin o ismi arama motoruna yazdığunda bloguma ulaşmasını istemem, nihayetinde burası bir fashion instablogu değil- internetten üst üste izliyorum. Bugün sanırım 3 bölüm izlediğim için beynim pelte kıvamını aldı, konuşmam ve kullandığım kelimeler değişti. Neredeyse bağlaçlardan önce kullanılan noktalı virgülü kullanmayı unutacağım!
Geçen yıl yurdun ilk günlerinde yurdun konforu fazla geldiği için ailemi Ankara'ya çağırıp yurttan ayrılma planlaı yapıyordum, sonradan bu fikirden kilometrelerce uzağa gitmemi sağlayan güzel şeyler yaşadım; fakat aynı korkular yeniden gün yüzüne çıktı. Tek tesellim zorluklar da yaşanacak olsa, kısa sürecek olması. Bu yüzden okul dönemine başlamak için bir yandan sabırsızlanıyor da olsam, ayaklarım geri geri gideceğe benziyor. Umarım bu yıl da yurttan yana her şey yolunda gider ve ayrıldığıma üzülürüm.
Anlatınca biraz ferahladım sanki.
02 Eylül, 2016
Vedat Türkali
Merhaba sevgili okur.
Bugün bir şeyler yazmak için hem isteğim hem vaktim vardı ve uzun zamandır derin üzüntüsünü çektiğim; fakat bir türlü fırsat bulamadığım, bu yüzden kendime çok kızdığım bir konudan bahsetmeye karar verdim: Vedat Türkali.
Sevdiğim, örnek aldığım, mutlulukla okuduğum yazarın bir daha yazamayacağını öğreneli birkaç gün oldu. Yıllar öncesinden gelen birkaç anıyla hatırladım onu.
Sanırım lisede üçüncü yılımda ilk kez okumuştum romanlarını. Okulumuza yakın şehir kütüphanesinden, daha önce ismini hiç duymadığım halde, arka kapaktaki yazıyı okuyarak, Bir Gün Tek Başına kitabını aldım, kalın; fakat sürükleyici bir kitaptı, etkilenmiştim. Kitabın içine bir not bırakarak iade ettim kütüphaneye, birkaç hafta sonra notuma karşılık geldiğini gördüm. Bu blogda da, yazdığım bir hikayede yer vermiştim kitap arası mektuplaşmaya. Romanı iade etmemin ardından Kayıp Romanlar'ı almak için gittim bu kez kütüphaneye.(O zamanlar öğle tatillerinde kitap seçer ve alır, bitirdiğimiz zaman da akşamları iade ederdik.) Yazarın kendi kendine konuşan üslubunu çok sevmiştim, yazdığım öykülere en çok izini bırakan yazardır sanırım Vedat Türkali. Adeta bir ders kitabı gibi gördüğüm için yazarın diğer kitaplarını da okumaya karar verdim, her şey çok güzel gidiyordu; fakat o günlerde otobüsle okula gidip gelirken kitaptaki kişileri her gün o otobüse binen insanlara ve kendime benzetmeye, olayları yaşıyormuş hissine kapılmaya başladım, biraz korkutucu birkaç ayın ardından yaz tatiline girdik, boş kuruntularım da sona ermiş oldu böylece.
Ve lise bitti. Kütüphaneden kitap almalarım azaldı, zaten başka Vedat Türkali romanı bulamamıştım. Piyasadaki baskılar çok pahalıydı, yaşadığım şehirde ikinci el bulamıyordum. Güven'i okumak için liseyi bitirdiğim yaz tatilini, Ankara'ya gitmeyi beklemek zorunda kaldım. İki cilt kitabı ikinci el satan bir kitapçıda oldukça uygun fiyata aldım.
Pek fazla yazar hakkında söyleyecek çok şeyim yoktur aslında, bir diğer yazarı da tahmin etmek güç olmasa gerek; fakat konuyu dağıtmayayım. Mavi Karanlık, yazarın okuduğum son romanı. Ocak ayında, Ankara'daki kitap fuarında sahaflardan aldığım baskısını, eve döndüğüm zaman kitaplığıma yerleştirirken, bir Mavi Karanlık baskısına daha sahip olduğumu gördüm. Kitaba sahip olduğumu bilmiyordum, o yüzden tekrar almıştım, eski baskıyı incelerken de içinde vesikalık bir fotoğraf buldum. Sanırım bir önceki yıl sahaflardan almıştım onu da. Kitabın arkasında bir isim, birkaç sayı var. Fotoğrafı cüzdanımda saklıyorum. Kıymetli bir anı olarak kaldı işte.
Evet sevgili okur, hiç üşenmedim ve sana bir de fotoğraf çektim. (Çok üşendim aslınsa.)Vesikalık da bulduğum baskının üzerinde duruyor. Yeşillik her şeyi güzelleştirir diyerek biraz eklemek istedim kompozisyona; fakat bir instagram blogcusu ve fotoğrafçısı olmadığımı gizleyemedim. Olsun. İçimden geldi, Vedat Türkali için çektim.
"Akvaryumu yazmak, akvaryumda yaşamaktan kolaydır.
O yüzden her dize biraz eksik, her şiir biraz yalandır."
V. Türkali
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)