Umarım bunun sonucu zatürre olmam ya da havale geçirmem ya da bir yurt odasında ranzanın üst katında ciğerlerim ağzıma gelecek kadar öksürmem olmaz.
25 Kasım, 2015
16.52
Ankara'da, dondurucu soğukta bir bankta oturup beklemeyi bile seviyorum.
23 Kasım, 2015
Sevgili okur,
Umarım seni günlük olarak kullanmama alınmıyorsundur. Seninle konuşmayı seviyorum; çünkü iyi bir dinleyicisin. Yani genelde bir şeyler anlatınca karşılık almak isterim aslında, ama ben seni suskunluğun için seviyorum. Sessizliğinden duymak istediğim anlamları çıkarıyorum, kimsenin söylemediklerini atfediyorum, aradığım cevapları sende buluyorum. Yokluğuna hayranım, bu dirayetine hayranım, hiç olmayacak olmana imreniyorum. Felsefe yapmak istemiyorum, amacım o da değil, yokluğa övgü düzmek de istediğim en son şey. Sadece Sylvia Plath'in Yusuf Eradam'ın hayatında yok olması gibi seviyorum yokluğunu. Seni, seninle konuşmayı... İşin özü yazmayı seviyor olmam aslında, kendimi yazarak ifade etmekten hoşlanıyor olmam... Sonuçta, "kendimize ait bir odamız olmalı ve erkekler ne der diye düşünmeden yazmalıyız."
Bu yazılar başkaldırı mı, devrime dönüşecek bir isyan mı yoksa fısıltıyla söylenen iç döküşler mi, bilmiyorum. Bir ismi olması da şart değil. Basitçe blog diyorum mesela, büyük anlamlar yüklemeye gerek yok. Böyle olunca bitirmek de daha kolay geliyor, sürdürmek de.
Bu dünyaya mutlu olmak için geldik, dava için yaşadığımız safsatalarına inat. Hedonizmi benimsemiyorum; fakat acıdan kaçınıyor olduğumuzu yadsıyamayız. Mutlu olmak için geldik, mutlu oluyorum. Erkin Koray'a atıf yapmak istemiyorum ya da bu yazıyı Aristoteles üzerine kurgulamak niyetinde değilim; fakat aktif hayat olmadıktan sonra, mutluluğu ayağımıza beklemenin şımarıklık olduğu kanaatindeyim. Büyük devrimlerle yarışmak için söylemiyorum; fakat hepsinin temelinde yer alan çabayı örnek almamak elde değil. Ve bazen sen devrime soyunursun, tarih seni isyancı olarak anar. Bunun için elmaya da kızamazsın.
Lütfen kırılma, seni kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit için kullanmıyorum. Seninle konuşuyorum, havaya konuşuyorum, sonsuzluğa anlatıyorum. Kişisel mazimle baş başalığı her yazıda biraz daha büyütüyorum.
Bir Ankara gecesinden,
İyi geceler.
Bu yazılar başkaldırı mı, devrime dönüşecek bir isyan mı yoksa fısıltıyla söylenen iç döküşler mi, bilmiyorum. Bir ismi olması da şart değil. Basitçe blog diyorum mesela, büyük anlamlar yüklemeye gerek yok. Böyle olunca bitirmek de daha kolay geliyor, sürdürmek de.
Bu dünyaya mutlu olmak için geldik, dava için yaşadığımız safsatalarına inat. Hedonizmi benimsemiyorum; fakat acıdan kaçınıyor olduğumuzu yadsıyamayız. Mutlu olmak için geldik, mutlu oluyorum. Erkin Koray'a atıf yapmak istemiyorum ya da bu yazıyı Aristoteles üzerine kurgulamak niyetinde değilim; fakat aktif hayat olmadıktan sonra, mutluluğu ayağımıza beklemenin şımarıklık olduğu kanaatindeyim. Büyük devrimlerle yarışmak için söylemiyorum; fakat hepsinin temelinde yer alan çabayı örnek almamak elde değil. Ve bazen sen devrime soyunursun, tarih seni isyancı olarak anar. Bunun için elmaya da kızamazsın.
Lütfen kırılma, seni kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit için kullanmıyorum. Seninle konuşuyorum, havaya konuşuyorum, sonsuzluğa anlatıyorum. Kişisel mazimle baş başalığı her yazıda biraz daha büyütüyorum.
Bir Ankara gecesinden,
İyi geceler.
20 Kasım, 2015
Merhaba sevgili okur
Özledim seninle konuşmayı; fakat blog yazmak için sınav dönemimin bitmesini beklememin nedeni başını sıkıcı dertlerimle sıkmak istemeyişimdir. Sıkıntılı bir süreci bitirdim, bundan bahsetmeyeceğim, konumuz bu değil.
Ankara soğudu. Ankara'nın soğuğunu seviyorum. Ben bu şehri seviyor muyum, sevmek zorunda olduğum için kendimi mi ikna ediyorum? Bence seviyorum. Başka yerde romantik görüntü oluşturması beklenen fakat söz konusu Ankara olduğunda çamurlaşan yerdeki sarı yaprakları seviyorum. Tüm biçimsizliği, kasveti, griliği, boğuculuğuyla seviyorum. En çok da Ankara'da anılar biriktirmeyi seviyorum. Hayatımın çok önemli yıllarıma, gençlik dönemime ev sahipliği yapmasından memnunum.
Sanırım Ankara'da aşık olsam Ankara'ya da aşık olurum.
Olur mu? Olur.
Sıkıldın, değil mi bu muhabbetten? Ben de bir o kadar seviyorum.
Sınavlarım bitti örneğin, gezici film festivaline gideyim diyorum. El sanatları fuarı da varmış bir göz atmak gerek. Okumak istediğim kitaplar da var, yeni aldım hem. Geçen gün asansörde bir kız "kendime zaman ayıracağım, ojemi değiştireceğim" demişti. Ben de kendime zaman ayırıp Community falan izleyeyim yeni baştan.
Sen de başlamalısın mutlaka.
Bir de "Fakat Müzeyyen bu Derin Bir Tutku"ya başladım. Bitince filmini de izleyeyim istiyorum.
Şimdilik hoşçakalınız sevgili okur.
Ankara soğudu. Ankara'nın soğuğunu seviyorum. Ben bu şehri seviyor muyum, sevmek zorunda olduğum için kendimi mi ikna ediyorum? Bence seviyorum. Başka yerde romantik görüntü oluşturması beklenen fakat söz konusu Ankara olduğunda çamurlaşan yerdeki sarı yaprakları seviyorum. Tüm biçimsizliği, kasveti, griliği, boğuculuğuyla seviyorum. En çok da Ankara'da anılar biriktirmeyi seviyorum. Hayatımın çok önemli yıllarıma, gençlik dönemime ev sahipliği yapmasından memnunum.
Sanırım Ankara'da aşık olsam Ankara'ya da aşık olurum.
Olur mu? Olur.
Sıkıldın, değil mi bu muhabbetten? Ben de bir o kadar seviyorum.
Sınavlarım bitti örneğin, gezici film festivaline gideyim diyorum. El sanatları fuarı da varmış bir göz atmak gerek. Okumak istediğim kitaplar da var, yeni aldım hem. Geçen gün asansörde bir kız "kendime zaman ayıracağım, ojemi değiştireceğim" demişti. Ben de kendime zaman ayırıp Community falan izleyeyim yeni baştan.
Sen de başlamalısın mutlaka.
Bir de "Fakat Müzeyyen bu Derin Bir Tutku"ya başladım. Bitince filmini de izleyeyim istiyorum.
Şimdilik hoşçakalınız sevgili okur.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)