Tahminlerime göre, görmemiş bir insan olduğumun düşünülmesi işten bile değil lakin ben de kendi çapımda bir şeyler yapıyorum ve yazmazsam eğer, içimde kocaman bir zehre dönüşür, siyanürden daha tehlikeli bir şekilde dokunduğum her şeyi etkiler, bir gaz ve toz bulutuyla başlayıp kendi elimizle inşa ettiğimiz her şeyin mahvolmasına sebep olur. Bu, hiç istemediğim bir şey. Başlamadan şunu da söyliyim, dün birisi "zekayla para kazanmak bu olsa gerek" dedi, içimden öpmek geldi ama tuttum. Sırıtmakla yetindim.
Bu gece Ankara'ya gidiyorum. Yani teorik olarak yarın gidiyor oluyorum çünkü gece 1de çıkıyoruz yola. Ben otobüsle gidilen yolculuklardan nefret ederim, bu bir sorun. Arabayla yapılan yolculıklardan da nefret ederim. Açıkçası ben yolculuktan nefret ederim. Bir diğer sorunsa stres. Aslında bir diğer sorun bulamadım, uydurdum.
Düşünüyorum da, Ankara'da bir hafta kalacağız ve güzel olacak gibi. Neredeyse güzel yani. Sergi canımı sıkıyor biraz. Gidiş amacımızın sergi olduğunu da söylemeliyim tabi. Yoksa Tübitak'ın babasının oğlu değiliz ki her masrafımızı karşılasın. Bir dakika, acaba nasıl olurdu Tübitak'ın babasının oğlu olmak. Neyse. Ben Tübitak'la bir yıl haşır neşir olmaya dayanamazsam, akrabalığı hiç kaldıramam. Gerçi akraba olduk söylediğimiz sözlerle; ama bu hiç açmak istemeyeceğim bir konu.
Şöyle ki, Ankara'ya ilk gidişim. İstanbul'a da ilk defa öykü yarışmasını kazanıp gitmiştim geçtiğimiz aylarda. İstanbul'a ilk gidişimde en kral yerlerde ağırlanmak güzel bir duyguydu ama Tübitak bunu yapamıyor. Neyse, herkesten Sheraton, The Marmara ayarlamasını zaten beklemiyoruz. Sait Halim Paşa'da ödül törenine de gerek yok.
Asıl sorun şu, henüz valiz hazırlamadım. Ama en azından proje malzemelerim hazır. Umarım bu yazıyı annem, babam, abim, ceren, halam, teyzem falan okumaz. Sanki umurlarında da benim blogum. Zaten annem "Tanrı manrı, ben koymam öyle ad bloguma" demişti ona blog açarken.
Müzik de açtım şimdi, oh mis. İce tea olsaydı evde bir de, değmeyin keyfime.
Asıl anlatmak istediğim tüm bu zırvalıklar değil aslında. Düşüncelerimi yazmamak için çok zorladım kendimi; ama bu kadar oldu. Korkuyorum. Finale kalmışken elenmekten korkuyorum. O kadar emeğin karşılığının verememekten korkuyorum. Sadece biz değiliz çünkü emek harcayan. Öğretmenlerimiz de değil. Aileler ve işin içinde, birkaç tanıdık var. Beklenti var mı bilmiyorum. Umarım o kadar yüksek değildir. Tek bildiğim Sliwer ve benim aklıma Ankara denilince, Samsun'dan uzak bir hafta geliyor. Eheh, basit bir düşünce ama zaten öyle. Entellektüel görünüşümüzün, yaptığımız tüm sosyal çalışmaların altında yatan gerçek duygu ve düşünceler tam bir hayal kırıklığı ve tabi ben bunları yazamam. Ar denilen bir şey var.
Aslında daha yazardım bu posta. O zaman düşünmüyorum çünkü ne olacağını. Ama yazıma son vermek istiyorum zira valiz hazırlamadım henüz.
Şimdi sadece Ankara. İleride bütün dünya..